15. Kervansaray

222 32 32
                                    

Bedenim koca bir boşlukta hızla düşerken ciğerlerime çekmeye çalıştığım hava içimi yakıp geçiyordu. Üzerimdeki kıyafetler balon gibi şişmişti ve savrulan kollarım etrafımı saran havayı pençeliyordu. Yere çakılmadan birkaç saniye önce hızım aniden kesildi. Hemen sonra yüzüm çamurlaşmış toprağa gömüldü.

Ellerimle yerden destek alıp doğrulmaya çalıştım. Midem her an kusabileceğimi bildirirken bitkin düşen bedenim yerden kalkmama izin vermedi. "Ah."

Başımı kaldırıp etrafıma bakındım. Bir kez daha ormanın derinliklerindeydim. Ay ışığı yüksek ağaçların arasından sızmaya çalışıyor, mutlak karanlığı engelliyordu. Yine de sık ağaçlar ve ışıksız ortam yüzünden ileriyi görebilmek zordu. Askerlerin devriye gezdiği bir alanda olabilirdim. Gücümü toplayıp başımı kaldırdığımda, bir gümbürtü ve hemen ardından, "Eğil!" Diye bağıran bir erkek sesi duydum. Bir kez daha yüzüm çamura gömüldü.

Başımın üzerinden bir ok ıslık çalarak geçti ve ilerideki bir ağaca saplandı. Kalbim korkuyla çarparken başımı kaldırmadan arkama bakmaya çalıştım. Karanlıkta bana doğru koşan bir silüet gördüm. Ayakları çamura batıp çıktığı için hızı kesiliyordu. Vakit kaybetmeden sürünmeye başladım. Kollarım ve bacaklarım çamura batıp çıkarken bana doğru yaklaşan ayak sesleri paniğe kapılmama sebep oluyordu. Ayağa kalkıp koşabilir miydim emin değildim. Ki koşabilseydim bile atılan oklardan biri mutlaka isabet edecekti. Fakat böyle de kat edemiyordum.

"Lütfen, lütfen." diye yalvarmaya başladım kendi kendime. Lütfen daha da hızlan. Lütfen.

Ayak sesleri kesildi. Akabinde koltuk altimdan elini gecirip goguslerimin hemen üzerinde iki el kilitlendi ve beni sırt üstü çevirip sürüklemeye çalıştı. Ellerimle pençeler savuruyor onu engellemeye çalışıyordum. Fakat ne kadar çabalarsam çabalayayım güçlü kollar beni ormanın içlerine doğru sürüklemeye devam ediyordu. Taşlara ve ufak kıymıklara çarpan sırtım sızlamaya başlamıştı. Beni sürükleyen kişiye karşı daha fazla karşı koyamayacağım an pes ettim. Koca gövdeli bir ağacın yanına vardığımızda beni bıraktı. Hem de aniden değildi. Yavaşça zarar görmememi ister gibiydi.

Doğrulama çalıştığım an yaralanmış sırtım sızlamaya başladı. "Ah."

"Üzgünüm." dedi. Tok sesli bir adamdı ve karanlıkta görmeye çalıştığım silüeti bana genç olduğunu söylüyordu.

"Seni oradan başka türlü çıkaramazdım. Hâlâ peşimizdeler, eğer ayağa kalkabilirsen devam etmeliyiz."

Cevap vermeden önce doğrulup ayağa kalktım. "Sen de kimsin?" diye sordum sonunda.

Karanlıkta parıldayan teni, iri yarı hali ve uzun boyuyla oldukça çekici bir adamdı. Fakat kimdi? Beni neden dakikalarca sürüklemişti?

"Barbaros'u tanıyor musun?" diye sordu. Soruma soruyla karşılık vermişti. İyice şüphelenirken kaşlarım havaya kalktı.

"Bunun konuyla ne gibi bir bağlantısı olduğunu anlayamadım."

Güldü. "Alp kızı, bilmelisin ki oldukça bağlantısı var. Şimdi lütfen cevap ver. Barbaros'u tanıyor musun?"

Barbaros'tan kastının Karan olduğunu düşünerek, "Evet." Dedim. "Evet, tanıyorum."

Başıyla onayladı. "Onunla birlikte görüldüğün için senin peşinde düştük. Çünkü Barbaros bulunmak istemediği zaman bulunamayan bir adam. Onu bulmak için senin bize gelmeni bekledik. Tabii bizimle birlikte uç beyliği askerleri de her gün burada beklerdi. Sonunda geri geldiniz."

"N-nasıl? Nasıl geri geldiniz? Barbaros-"

"Evet, o da seninle birlikte düştü. Önceden planladığımız gibi o ve adamlarım askerleri şaşırtmak için farklı yoldan gittiler, biz de seninle buradan geldik. Şimdi yola koyulursak iyi olacak. Aksi takdirde yakalanırız." Sırtını dönüp ilerlemeye başladı.

YILDIZLAR ÖLMEK ZORUNDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin