kısım bir; yüreğimde sancın var

2.3K 314 52
                                    


yandığı kadar - bana gelmez


"Kardeşime sarkıntılık yapmayı kes." Kyungsoo, Jongin'in bir karış açık olan ağzını çenesini iterek kapatıyor ve bir yandan da söyleniyor.

"Ne- kardeşine sarkıntılık falan yapmıyordum ben!" Jongin kızararak resmen kendini ele veriyor ama yine de inkar etmekte kararlı.

"Hı hı, salyan falan da akmıyordu zaten." Kyungsoo gözlerini devirerek söylüyor.

"Evet, akmıyordu!"

"Ya susacak mısınız siz?" Kyungah, Kyungsoo'nun ikiz kızkardeşi ve sarkıntılık geçen cümledeki şahıs ayrıca kanepeye bir seksen uzanmış depresyondaki halimi umursayan tek kişi, ikisini bir güzel azarlıyor.

"Özür dileriz." diye alçak bir sesle söylüyor Jongin, kafasını önüne eğip sessizleşiyor ama Kyungsoo yeniden atağa geçmekte zaman kaybetmiyor.

"Özür dileriz değil, özür diliyorum demen gerekirdi çünkü fark ettiysen ben özür falan dilemedim." iğneleyici bir ses tonuyla söylüyor ve ben ömrümün geri kalanını kafamı bir buz kovasının içine sokarak geçirmek istiyorum.

"Kibarlık duygunu kaybettiğin için yapmamış olabilirsin bunu."

"Ya da birileri gibi beyefendi rolü oynayıp kızlara yalakalık yapmıyorum-"

"KYUNGSOO!" Kyungah sonunda dayanamayıp çığlık attığında onunla aynı şeyi yapmak istiyorum. "ÇABUK. DIŞARI."

Kyungsoo muhtemelen Jongin'in neden içeride kaldığıyla ilgili bir itirazda bulunacakken ben de kısık sesimle "İkinizde." diye ekliyorum. Kyungah ikisine korkunç bakışlar atınca ikisi de tıpış tıpış bahçeye çıkıyor. Kyungah iki eli belinde dış kapı kapanana kadar bekliyor ardından benim baş ucuma oturarak saçlarımı okşuyor. Bir süre saçlarımı okşamaya devam ederek sessizliği benim bozmamı bekliyor ama ben bunu yapmayınca, ki neler olduğunu anlatmaya yetecek gücüm olmadığı için yapmıyorum, Kyungah sormak zorunda kalıyor.

"Neyin var balım?" diyor usulca. Kyungsoo'nunkiler kadar büyük olan kahverengi gözlerine bakıyorum. Anlatmak istemiyorum, göğsüm cehennem gibi ağrıyor. Ne yapacağımı bilemeyerek dudaklarımı ısıyorum. Dudaklarımı ısırdığımı fark edince konuşmama fırsat vermeden ekliyor. "Sakın bana yalan söyleme çünkü şu hareketinden yalan söylemek üzere olduğunu çoktan anladım."

Derin bir nefes veriyorum. Ona anlatmak bu kadar zor olmamalı çünkü Kyungah neredeyse ezelden beri yere her düştüğümde beni kaldırıp yaralarımı sarıyor, Park Chanyeol beni karanlık ve dipsiz bir çukurdan aşağı ittiğinde bile. Ama bu sefer ona yaramı göstermek istemiyorum çünkü Kyungah'ın hala o dipsiz çukurdan aşağı düştüğümü bilmesini istemiyorum, Park Chanyeol'ü aşmaya bir milim bile yaklaşmadığımı bilsin istemiyorum.

Kyungah nazik yöntemi yerine korkunç bakışlarını devreye soktuğunda düşündüğüm her şey toz olup uçuyor.

"Park Chanyeol." diyorum. Sadece iki kelime ama söyleyene kadar canım çıkıyor. Kyungah'ın bakışları anında yumuşuyor ve beni kaldırıp göğsüne çekiyor. Henüz ne demek istediğimi anlamıyor. Onlara onu aşmak üzere olduğumu söylerken yalan söylediğimi bilmiyor. Tutuşundan sıyrılıp plak koleksiyonumun dizili olduğu vitrinime ilerliyorum. Birlikte cam vitrinin arkasında duran plaklara bakıyoruz.

"Yapmak zorunda değilsin." diyor bana. Vitrini açıp içerisinden en sevdiğim plaklardan birini alıyorum.

"Zorundayım Kyungah," diyorum plağımı ikiye ayırırken. Kendime üç yıl önce koyduğum bir kural bu. Park Chanyeol'ü aşmak için. Adının canımı her yakışına karşılık bir plak kırıyorum.

Yeniden vitrine bakıyorum. Chanyeol gittiğinden beri boşluklarla dolu olan vitirine. Kalbim acıyla çarpıyor. İçim de boşluklarla dolu tıpkı vitrinim gibi. Elimde tuttuğum plak parçalarını salonumuzdaki masanın üzerine koyuyorum. Sonra da bir sandalye çekip oturuyorum.

Kyungsoo ve Jongin odaya deli danalar gibi dalınca Kyungah havaya sıçrıyor. Kyungsoo önce bana sonra masanın üzerinde duran kırık plağa bakıyor. Jongin de onu aynen taklit ettikten sonra yutkunuyor.

Bir kamyon motoru yan evin verandasına yaklaşırken kükrüyor ve Kyungah neler olduğunu görmek için salonun penceresine yaklaşıyor. Gözlerimi yumup kafamı masanın kaplamasına yaslıyorum. Çünkü olacakları biliyorum, Kyungsoo'nun ne demek üzere olduğunu da biliyorum.

Kyungsoo "Park Chanyeol geri dönmüş." diyor sakince. Hazırlıklı olmama rağmen canım yanıyor, tırnaklarımı avcumun içine geçiriyorum. Jongin vitrine yaklaşıp hiç sevmediğim bir plak çıkartıyor ve bana verdiğinde beklemeden, alıp ikiye bölüyorum ama kalbim sanki bir tane yetmezmiş gibi çok acıyor bu yüzden bir başka plak için avucumu uzatıp bekliyorum.

"Hey, o benim Baekhyun'a yeni aldığım plak! Hem de The Cardigans plağı." Jongin'in elime verdiği plağı kırdığım sırada Kyungsoo söyleniyor. Kyungah şok olmuş bir şekilde bir pencereye bir bana bakıyor, kafamı kaldırıp neye baktığını görünce keşke bakmasaydım diye düşünüyorum. Park Chanyeol kamyonun yanında bir yerlerde durmuş salonun pencerisinden içeriye bakıyor. Kyungah'ın onu gördüğünü bildiği halde bakışlarını çekmeye de zahmet etmiyor, camı açıp kafasına plak yağdırmak istiyorum ama plak koleksiyonumda yaşanan öldürücü kayıplar bunu yapmama engel oluyor. Kafamı yeniden masaya yaslıyorum.

"Bu tarafa mı geliyor o?" diyor Jongin bir anda.

"Sanırım." diye fısıldıyor Kyungah.

"Gelsin de bacaklarını kırayım onun, zürafa herif!" diyor Kyungsoo.

"Onu yeniden görmek istemiyorum, çünkü onu görünce canım çok yanıyor."

Ağzımdan benden izin almadan çıkan sözcüklerle hepsi sessizleşiyor. Kyungah salon penceresinin perdesini kapatıyor, Kyungsoo masanın üzerindeki kırık plakları topluyor, Jongin de depresyon battaniyemi bulup masadan kalkmama yardım ediyor.

"Hadi seni odana götürelim." diyor Jongin, o sırada kapı çalıyor. Duraksıyorum, Jongin de duruyor. Durduğumuzu fark eden Kyungsoo "Ne bekliyorsun? Baekhyun'u götürsene!" diye azarlıyor Jongin'i. Jongin elini nazikçe belime koyup beni merdivenlerden yukarı doğru çekiyor, gidiyorum. Ben odama girerken dış kapının açıldığını duyuyorum, Jongin yatağıma uzanmamı bekliyor. Ben uzandıktan sonra üzerime depresyon battaniyemi örtüp alnımı öpüyor.

"İyi uykular Hyung." diyor sonra odamdan çıkarken kapımı kapatıyor. Gözlerimi yumuyorum. Aşağıda yaptıkları tartışmayı duyabiliyorum, bir süre tartışıyorlar sonra sesler kesiliyor. Göğsümün sol tarafımı tutuyorum çünkü sancıyor. Gözyaşlarım gözlerimi yakıyor. Yastığım sırılsıklam olana dek ağlıyorum, en sonunda ağlamak beni yoruyor ve uyuyakalıyorum. Rüyamda garip tıkırtılar duyuyorum ve penceremin açıldığını. Birisi saçlarımı öpüyor, binlerce özür fısıldanıyor baş ucuma. Yüzümde gezinip yanaklarımı okşayan bir el hissediyorum.

Sonraki gün çekilmemiş güneşlik yüzünden uyanıyorum. Perdeleri çekmek için ayaklanıyorum, beni yarı aralık pencerem karşılıyor.

Ve penceremin önüne bırakılmış bir örümcek adam kolyesi. Bu kolyeyi tanıyorum, kendimden bile iyi tanıyorum. Bu kolyenin arkadasında 'Benim Mary Jane'im Baekhyun.' yazdığını biliyorum.

Bu kolyenin Park Chanyeol'e ait olduğunu biliyorum.

Farkındalık yüzüme tokat gibi çarpıyor, camın önünden uzaklaşıyorum. Eskiden geceleri beni görebilmek için penceremin önündeki ağaca tırmanıp odamdan içeriye girdiğini anımsıyorum. Bir rüyanın içerisinde olduğumu sanarken olmadığımı anlıyorum. Ve bir şeyi daha anlıyorum. Beni mahveden bir şeyi.

Chanyeol'ün gece burada olduğunu.

🍓

beş yüzyıl sonra gelen update için özür dilerim ama sınavım iyice yaklaştığı için gerçekten çok yoğunum ::( aslında bu bölümü daha erken yayımlayacaktım ama eksik bir kısım vardı ve bir türlü tamamlayamıyordum, bugün kendimi zorlaya zorlaya o kısmı tamamladım wjjdosjfiwjida bir sonraki bölümü ne zaman atarım bilmiyorum ama erken atmaya çalışacağım, umarım kırık plağı seversiniz okuduğunuz için şimdiden teşekkür ediyorum ❤

kırık plak जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें