kısım on iki; omzundan bir nehir gibi içime akan saçların

599 86 38
                                    

day6 - i loved you

Prova bitiminde boynuma asılı duran gitarı aceleyle kutusuna koyup bir an önce Petro Plak'tan çıkmaya uğraşıyorum. Masanın üzerinde telefonum titriyor göz ucuyla baktığımda Chanyeol'ün ismini görebiliyorum. Petrona provaya katılmasına izin vermediği için bugün de evde dinleniyor ama dinlenmekten daha çok bana mesaj atıyor gibi gözüküyor. Aramızda ne olduğunu bilmiyorum, tek bildiğim şey Chanyeol'ün eskisi gibi sürekli etrafımda olduğu.

Ve kötü olan kısımsa benim buna alışmaya başlıyor oluşum. O etrafımdayken ciğerlerimin yandığı ve kalbimin sızladığı doğru fakat o yokken bütün bunlar katlanılmaz bir hâl alıyor.

“Baek! Sehun seni bekliyor!” Petrona sesleniyor, gitar kutusunu yerine bırakıp çantam ve telefonumu alıp soyunma odasından çıkıyorum. Petrona bana onaylamayan bakışlar atıyor. Gözlerimi devirmekle yetiniyorum. Provada sesleri çıkmayan Kyungsoo ve Jongin'e bakıyorum, birbirlerinden uzak durmaya çalışıyor gibiler. Kyungah ve ben aralarının düzelmesini umuyorken onlar günden güne birbirlerinden uzaklaşıyor gibi gözüküyorlar.

“Gidiyor musun balım?” Kyungah bana gülümseyerek soruyor, başımla onaylıyorum. Onunla Chanyeol hakkında uzun süredir konuşmuyorum ama bazı şeylerin değiştiğinin oldukça farkında.

“Geç kalmam.” bana öpücük yollayıp gergince dikilen Kyungsoo'nun sırtına atlıyor.

“Ya! Siz hep böyle küs mü kalacaksanız? Öpüşüp barışsanıza.” diye bağırıyor Kyungsoo ve Jongin'e. Jongin kıpkırmızı kesiliyor, Kyungsoo ise onun saçını çekmeye çalışıyor. Onlar birbirleriyle uğraşırken Petrona Plak'tan çıkıyorum. Sehun kapının önünde arabasına yaslanmış bekliyor. Beni gördüğü anda gülümsemesi vicdanımı rahatsız ediyor.

“Selam.” diye söylüyor, ses tonunun mutlu çıktığını fark ediyorum.

“Selam.”

Bana binmem için kapıyı açması beni utandırıyor. Sehun'un kibarlığı benim gibi birinin alışamayacağı bir düzeyde çünkü. O da arabaya biniyor, güzel şarkılarla dolu bir liste açıyor, gittiğimiz yerin ilk başta neresi olduğunu şarkılara dalıp gittiğim için fark etmiyorum.

“Gel hadi.” diyor Sehun arabanın kapısını benim için -tekrar- açarken. Uzattığı eli tutuyorum ve arabadan iniyorum. Hava karardığı için soğuyan hava beni biraz üşütüyor. Ama üşümeme sebep olan tek şeyin hava olmadığını biliyorum. Giderek tanıdık bir hâle gelen yol beni korkutuyor.

Telefonum titreyip duruyor, cevap vermiyorum ve bana gülümseyen Sehun'a soluk bir gülüş veriyorum. Bir şeylerin beni huzursuz ettiğini biliyor ama ne olduğunu anlayamıyor. Tanıdık ağaçların arasında onunla beraber yürürken telefonum cebimde titremeye devam ediyor ve ben sadece hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyorum.

“İşte, orada!” diye heyecanla gösteriyor Sehun. Midem suçluluk duygusuyla yanıyor, kusmak istiyorum. Ama ona gülümseyip peşinden gidiyorum. “Burada yıldızlar ve Ay çok güzel gözükür.”

Bunu biliyorum diyemiyorum. Buraya daha önce geldiğimi de söylemiyorum. Onunla beraber tahta köprüye çıkıyorum. Yıldızlara ve Ay'a bakıyoruz sonra gözlerimi kapatıyorum. Yeşil nane kokusu hâlâ burnuma doluyor ama bu sefer sebebi Sehun. Sehun yaslandığım korkuluğun üzerine koyduğum kolumu sıvazlıyor.

“Her şey yolunda mı?” diye soruyor kibarca. Bu kadar iyi olması beni çok daha kötü hissettiyor.

“Telefonumu çıkarıp nehire atsam ne olur?” diye soruyorum acı bir gülümseme ile. Sorunun aslında telefon olmadığını söyleyemiyorum. Beynimde dolaşan anıların benim asıl kâbusum olduğunu da.

kırık plak Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ