kısım beş; öpsen ne güzel uyurum

1.8K 229 63
                                    

orange blossom- mexico (dinlemenizi tavsiye ederim)

"Petrona Plak'taki ilk provanıza hoş geldiniz!" Petrona gür sesiyle söylerken ben ayakkabımın ucunu seyrediyorum, küçük sahne arkasında sıkışmış bir durumdayız öyle ki Chanyeol'ün çıplak dirseğini belimde hissedebiliyorum. Ondan kaçmak için gösterdiğim onca çabaya rağmen bana temas edecek kadar yakınımda durmayı başarması sinirlerimi bozuyor. Aynı zamanda derin bir özlem genzimi yakıyor, parmak uçlarım kaşınıyor. Ellerimi yumruk yaparak parmaklarımı kontrol altında tutuyorum sonra yutkunuyorum ama iyi gelmiyor.

Petrona provalarla ilgili konuşmaya devam ederken zorlukla soluyorum, yanımda duran Jongin'in koluna asılıyorum çaresizce.

"Nefes almam gerekiyor." diyorum sessizce. "Dışarı çıkmam gerekiyor."

Jongin yüzüme bakar bakmaz neden bahsettiğimi anlıyor ve dışarı çıkmama yardımcı oluyor. Neler olduğunu fark eden Kyungsoo nereye gittiğimizi soran Petrona'ya makul bir açıklama yaparken kapıdan çıkıyoruz. Sokağa çıkar çıkmaz yere oturuyorum, Jongin başımı dizlerimin arasına almamı söylüyor, onu dinliyorum. Bir süre öyle kalıyorum, nabzım biraz da olsa düzeliyor ve düşüncelerim berraklaşıyor.

"Sana bir şey getirmemi ister misin?" diye soruyor Jongin, bir eli omzumda beni teselli etmek istercesine omzumu sıvazlıyor. Gözlerinde suçluluk duygusu görüyorum.

"Biraz suya hayır demem." diye mırıldanmakla yetiniyorum. Jongin bana su getirmek için dükkana yeniden giriyor. Pis ara sokağı inceliyorum, duvarlara yapılan graffitileri kimin yaptığını merak ediyorum. Jongin'in ayak seslerini yeniden duyduğumda şaşkınlıkla ona dönüyorum çünkü gideli 2 dakika bile olmuyor. Gözlerim Jongin yerine kıvırcık siyah saçlara takılınca oturduğum pis kaldırımdan kalkmaya çalışıyorum ama büyük ellerinden biri omzumu tutuyor ve kalkmama engel olacak bir şekilde bana baskı uyguluyor. Kararsız bir şekilde o da yanıma oturuyor, gözlerimi ondan başka her yere çeviriyorum. Elindeki kırmızı gitar penasıyla oynaması dikkatimi dağıtıyor gözlerimi o penadan uzaklaştıramıyorum.

"Mary Jane-" diye mırıldanıyor sonra aniden susuyor, bir hata yaptığı zamanlarda takındığı ifadeyi takınıyor. Siyah kaşları hafifçe çatılıyor ve yutkunuyor. "Özür dilerim, bunu söylememden hoşlanmıyorsun."

Hiçbir şey söylemiyorum. Kafamı yeniden dizlerime yaslamakla yetiniyorum.

"Bunu senin için olduğundan daha zor bir hale getirmek istemiyorum Baekhyun." diyor aniden. Pantolonumun işlemelerine bakıyorum o sırada. Duyarlılık timsali halleri gözlerimi yaşartıyor. Kafamı kaldırıp gözlerinin içine bakıyorum, ne yapmaya çalıştığını anlamama yardımcı olur diye. Ama olmuyor.

"Sana neden kızgınım biliyorsun değil mi?" diye soruyorum sessizce. Konuşmuyor ama gözlerinde vicdan azabını görebiliyorum. Biliyor, ona neden bu kadar kızgın ve kırgın olduğumu biliyor. "Sorun Juliard'a gitmen değildi, sorun hiçbir zaman bu olmadı."

"Bana söylemedin." sesim çatlıyor, beni bırakıp gittiği günkü kabusa geri döndüğümü sanıyorum. "Bana söylemedin Chanyeol, gideceğini söylemedin!"

Ses tonum giderek yükselirken Chanyeol yumruk yaptığım ellerimden birini tutuyor ve beni kendine çekiyor. O ana dek takındığı duyarlı tavır kayboluyor. Kendimi bir anda onun göğsüne yaslı halde buluyorum, kollarından kurtulmak için debeleniyorum ama güçlü kolları bana izin vermiyor. Eskisi gibi koktuğunu fark ediyorum, gözyaşlarım gözlerime batıyor ve burnum sızlıyor. Israrla ondan uzak tuttuğum ellerim artık bana itaat etmiyor, onun beline sarılıyorlar.

"Biliyordun," diye fısıldıyorum zorlukla. "Nasıl hissedeceğimi en iyi sen biliyordun. Ama gittin."

Eğilip alnımı öpüyor, kolları beni öyle sıkı sarıyor ki bir an için kalbimin yeniden eskisi gibi olacağını sanıyorum. Kıvırcık saçları kulağımı gıdıklıyor, teninden yükselen yeşil nane kokusunu alabiliyorum. Bir an için ona olan tüm öfkemin uçup gittiğini sanıyorum ama sonra boyuna asılı kolyeyi görüyorum, örümcek adam kolyesini.

kırık plak Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu