Altıncı Bölüm

138 87 23
                                    

Feris'in üstünü örttüm.
"Sen uyu ben tuvalete gidip geleceğim." Anlamsız bir şeyler mırıldanarak arkasını döndü. Büyükannem yatağa muşamba serdiği için döndüğünde yatak gürültülü bir şekilde hışırdamıştı.

Parmak uçlarımın üzerinde büyükannemin odasına gittim. İçeri girmeden de uyuduğunu horultularından anlayabilmiştim. Herkes uyuduğuna göre sıradaki aşamaya geçebilirdim.

Büyükannemin ten rengi çorabını kafamı geçirdim. Ağır ayak kokusu ciğerlerime dolduğunda neredeyse gözlerim yaşarmıştı. Ama pes etmek yoktu. Elime kar topu oynarken taktığım eldivenleri takıp sessizce evden sıvıştım.

Mahallede kimsecikler yoktu. Neden sokakta kafama çorap geçirilmiş halde yürüyordum onu da bilmiyordum. Biri beni görse rezil olurdum.

Etraf sessiz sayılırdı. Köpekler sürü halinde bir yere yürüyordu. Uzaklardan bir baykuşun sesi geliyordu. Ay'ın ışığı bile sokak lambalarından daha çok aydınlatıyordu sokağı.

Ceketimin önünü ilikledim. Sonbahar havasına sahip olan nisan kendini mayısa bırakmak üzere olsa da havalar hâlâ ısınmamıştı. Şimdiden sobanın sakinleştirici çıtırtılarını arzulamaya başlamıştım bile.

Kaptanın evinin önüne geldiğimde o sarsılmaz cesaretim çatırdamaya başlamıştı. İki katlı evin ikinci katındaydı odası. Ama evin önündeki ağaç pencereye sandığımdan daha uzaktı. Ağaca tırmanarak eve giremezdim. Bu yüzden A planı çöpe gitmişti. B planım ise yoktu. Gölgelere saklanarak bir B planı kurmaya çalıştım.

Sanırım şanslı günümdeydim. İncir ağacına yaslanmış el yapımı iskele bana göz kırpıyordu. B planına gerek kalmamıştı. Tanrı, Feris'i ne kadar çok sevdiğini belli edercesine B planını kendisi sunmuştu bana.

Tabii ki şansımı zorladım.

İncirler dip kısımlarında yarılmışlardı. Açılmış goncalara benziyorlardı. Bir tanecik yesem sorun olmaz herhalde, diye düşündüm. Vicdan azabından sızlayan kalbimi hiçe sayarak kafamdaki kadın çorabını çıkardım.

Sanırım kaç yaşında olursam olayım çocuk bedeninde olduğum sürece çocuksu düşünmeye devam edecektim.

Bir tane daha, bir tane daha, e hadi bu son olsun... Yedi tane incir yemiştim. Yapış yapış olmuş ellerimi pantolonuma sürdüm. Büyükannem kafamı kıracaktı ama en azından ağzım tatlanmıştı.

İskeleden inip bir sakarlık yapmamaya özen göstererek iskeleyi evin duvarına yasladım. Pencere aralıktı. Çorabı tekrardan düzgünce kafama geçirdim.

İskeleden tırmanmak ve kendimi odanın içine bırakmak sandığımdan da kolay olmuştu. Ama ben her zaman kolay olan şeylerden daha çok korkardım.

Geriye gözlüğün nerede olduğunu bulmak kalmıştı ve bence en zoru buydu. Odanın ışığını açamadığım için yarı kör gözlerle gözlüğü arıyordum. Sokak lambaları odayı yeteri kadar aydınlatmıyordu. Dolabı kıyafetlerin düzenini bozmayacak şekilde aramıştım ama gözlük yoktu. Çalışma masasının üstüne de el yordamıyla baktım ama bulamamıştım.

Sonra kaptanın bayramlık kıyafetleriye yatan bir andaval olduğunu hatırladım. Belki aldığı her yeni şeyle birlikte yatmayı seviyordur. Eh, çok kardeşe sahip olmak bazen büyük bir lanete dönüşebiliyordu. Kardeşlerinin onun eşyalarını araklamaya yatkın olduğunu hayal meyal hatırlayabiliyordum.

Yatağın yanına diz çöktüm. Gözlerimi kocaman açıyor daha sonra ise kısıyordum. Yine de yatağın başlığında gözlüğü göremedim.

Kaptanın nefret ettiğim suratına yalandan tükürdüm. Bu iş hoşuma gitmişti.

Sonra gözlüğü gördüm. Şişman eliyle sıkmsıkı tutmuştu gözlüğü. Sanki biraz daha sıksa gözlük paramparça olacaktı. Gözümde beyaz ve şişman eline batan siyah cam parçaları belirdi. Kaptanın kanının akmasını hayal etmek bana sadistçe bir zevk vermişti. Sonra kendime kızdım. Küçük bir çocukla aşık atmaya çalışıyordum.

FERİSWhere stories live. Discover now