On Üçüncü Bölüm

82 62 6
                                    

2 YIL SONRA

Göğsüme kadar gelen bahçe duvarına yaslanıp evden çıkmakta olan kızıl saç ailesini izliyordum.  Aniase'nin evinde çalışan kadın Lelizi, yani Feris'in annesi, kızıl saçlarını ensesinde topuz yapmıştı. Kocasının elini tutup Feris'e hızlı olması için sesleniyordu. Ailenin babası ise sakince bekliyordu kızını. Bu güneşli ve güzel pazar gününde hep birlikte gezmeye gidiyorlardı, belliydi.

Feris kapıdan fırlayıp babasının yanına koştu. Elinde ona yeni alınan cep telefonu vardı. Hızlı hızlı biriyle yazışıyordu. Bir eliyle annesin elini tutan babası Feris'e tutması için diğer elini uzattı. Ama Feris biriyle yazıştığı için ona uzatılan eli görmedi.

Feris kızıl saçlarını iki yanına sarkıtmıştı. Kafasında cap tipi gri bir şapka vardı. Kot bahçıvan önlüğü ona çok yakışmıştı.

Babası gülümseyerek başını iki yana salladı ve elini tuttuğu karısıyla ilerlemeye başladı. Feris de arkalarından ilerliyordu. Başını hâlâ telefondan kaldırmamıştı.

Feris 16 yaşındaydı yalnızca. 18 yaşında ailesi ölecekti. Ve onlarla yeteri kadar zaman geçirmediği için çok pişman olacaktı gelecekte. Bir gün yine voleybol yorumcusu kimliğimle yanına gidip ona ailesiyle daha çok ilgilenmesini öğütlemeyi aklıma not ettim. Tuhaf bir şekilde voleybol yorumcusu beye -yani bana- itimat ediyordu. Ama önce sakallarımın uzayıp birbirine karışmasını beklemeliydim. Zira daha yeni sinekkaydı traş olmuştum.

Babası bir marketten biraz tavuk ve salatalık malzeme aldı. Adam yükleri taşırken karısı da koluna girmişti. Kocasıyla tatlı tatlı konuşup gülüşerek karşıdan karşıya geçmeye hazırlanıyorlardı. Feris ise hala birkaç adım geride yüzünü telefona gömmüş hem yazışıyor hem yürüyordu.

"Salak" diye fısıldadım korku içinde. Karşıdan karşıya geçiyorlardı ve burası arabaların vızır vızır geçtiği bir yoldu.  Arabalar fazla süratliydi. Biraz ileride üst geçit vardı. Onu kullansalardı ya!

Önüne bak, diye bağırıp bir kenara saklanmayı düşündüm. Belki dikkati dağılırdı ve telefondan başını kaldırıp gerçekten önüne bakması gerektiğini düşünürdü.

Ama çok geçti.

Son sürat gelen bir otomobildi gördüğüm.

Kırmızıydı. Hızlıydı.

Korkunç bir darbe sesi bulvardakilerin kulaklarını doldurdu.

Ve bir çığlık sesi

"Baba!"

Her şey saniyeler içinde olup bitmişti. İlk birkaç saniye tüyler ürpertici bir sessizlik oldu. Daha sonra ise Feris'in tüm organları parçalanıyorcasına attığı çığlıklarını duyduk. Ve uğultular başladı. Çevre esnafı dükkanlarından çıkıp olay yerine gidiyordu. Titreyen ayaklarımla ne zaman yığıldığımı bilmediğim yerden kalkmaya çalıştım. Bumbuz olmuş ve yumruk haline gelmiş ellerimi zorlukla gevşetmeye çalıştım. Sonra ise sarsak adımlarla olay yerine ilerledim.

Feris anne babasının bedenleri arasında koşuşturuyordu. Feris'i tutmaya, sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Ama yapamıyorlardı. Zavallı adam metrelerce öteye uçmuştu ve şimdiden bir kan gölünün içinde yatıyordu. Dakikalar önce taşıdığı poşetlerin içindekiler etrafa saçılmıştı. Domatesler onların üstünden telaşla geçen insanlar tarafından ezilmişti ve soslanmış tavuk kanatları her yerdeydi.

Bir zamanlar pantolonumu ütüleyen o güleç, hayat dolu kadının boynu ise yaşayan bir insana ait olamayacak bir açıyla bükülmüştü. Lelizi'nin cansız bedeni çok yakındaydı. Kaldırımın dibinde yatıyordu.

FERİSNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ