Onuncu Bölüm

109 79 14
                                    

"Kaç olursa yaşın seveceğim.
Ceketimden sız içeri.
Kızıl başlı güvercinim."

Aniase, sahnedeydi. Ona sattığım şarkılardan birini seslendiriyordu. Gazinodaki masalarda kadehler Aniase'ye kalkıyordu. Şeref konuğu olduğum için en ön masalardan birindeydim. Fakat Aniase'nin parlak taşlı kıyafetine vuran rengarenk ışıklar gözlerimi rahatsız ettiği için başımı masaya koyup gözlerimi kapatmıştım.

Yalnızca şarkıyı dinliyordum. Aniase'nin bu şiiri şarkıya dönüştürüp ilk seslendirmesinin üzerinden üç yıl geçmişti. Bu nakaratı Feris'in tatlı, çocuksu sesinden dinleyeli ise iki yıl olmuştu.  Lakin hala kulaklarımda yankılanıyordu.

Herkes Aniase'ye aç gözlerle bakıp güzel sesini dinlerken ben gözlerimi yummuş başka bir ses hayal ediyordum.

"Kaç olursa yaşın seveceğim.
Ceketimden sız içeri.
Kızıl başlı güvercinim."

Çok seviyordum ben. Çok... Ve çok üzülüyordum.

En çok da hafızamın ihanetine uğramam yaralıyordu beni. Zamanda yolculuk edeli on sene olmuştu. On koca sene... On senedir asıl Feris'imi görmüyordum. Çocuk halini görmek hasretimi dindirmeye yetmiyordu. Bir fotoğrafı bile yoktu yanımda. Özlüyordum Feris'imi. Ve utanarak itiraf ediyorum kendime: Onu unutuyordum.

Yüz hatları ilk zamanlar kadar kolay gelmiyordu aklıma. Yoğun bir sis bulutunun ardından gülümsüyordu hareketsiz görüntüsü. Tıpkı çok eski bir fotoğraf gibi... Terk ediyordu Feris'im beni. Yüzü yavaş yavaş silinmeye başlamıştı. O hastalıktan belirginleşen yüz kemikleri, acıyı saklamak için daima gülümseyen kızıl dudakları, pırıl pırıl gözleri... Beni yavaştan yalnız bırakıyordu. Sesi ise gitmişti. Sesi hatırımda yoktu. Küçük Feris'in sesi vardı kulaklarımda sadece. Ama benim kadınımın sesini bu kahpe hafızam unutmuştu. Kokusu... Yoktu artık. Hayalimde canlandıramıyordum istediğim zaman. Bazen sokakta yürürken o kokuyu alır gibi oluyordum. Çıldırmış gibi etrafımda dönüyordum. Fakat kokunun nereden geldiğini bulamıyordum.

Yoktu Feris. Rüya olmuş, kuş olmuş gitmişti. Yolunu gözleyen avareye çevirmişti beni. Ne çevremdeki kadınlara kadın gözüyle bakıyordum onsuz, ne de geleceğe dair umutlu olmaktan alıkoyabiliyordum kendimi.

Umut, ne beter şeydi. On yıl olmuştu işte. Kaç yıldı mapusta cezam? Para cezasına dönüştürseydiler de parası neyse verseydim. Ne de olsa çok param yok muydu? Satmamış mıydım Feris'e yazdığım şiirleri. Şimdi o para kurtarsaydı beni işte.

"Karien" omzuma bir el dokundu. Başımı kaldırıp baktığımda gazinonun boşalmakta olduğunu gördüm. "Neredeyse sabah olacak." Aniase'ydi.

Sandalyeden kalktığımda oturma yerlerimin uyuştuğunu farkettim.

"Çok darıldım doğrusu Karien. En ön masayı uyu diye mi verdim sana? Beni izlemen içindi."

Yüzümü buruşturmamak için zor durdum. Yine beni sıkboğaz etmeye başlamıştı. "Kusura bakma biraz uykusuzum. Seninle alakası yok."

Kolundan düşmek üzere olan şalı omzuna çekti. Fakat şal tekrardan koluna düşmüştü. "Benden bahsediyoruz Karien. Aniase'den. İnsanlar aylar öncesinden bilet alıyorlar. Ben sana en ön masayı veriyorum. Üç gün uyumamış olsam bile insan dinleme lütfunda bulunur."

İşaret ve baş parmağımı göz pınarlarıma bastırdım. "Bak Aniase, başım çatlıyor. Yarın başka şekilde telafi ederim."

Arkamı dönüp çıkışa doğru adımladım. Arkamdan bağırdı.
"Yarın sakın gözüm seni görmesin, Karien!"

FERİSDonde viven las historias. Descúbrelo ahora