On Beşinci Bölüm

60 37 28
                                    


Kitabın eski kapağı multide
***

Gece boyunca bir sağa bir sola dönmüştüm. Feris benden birkaç metre ötede yatıyordu. Rüya gibiydi doğrusu.

14 yıl önce zamanda yolculuk etmiştik. Dile kolay 14 yıl... Kendimden bekleyemeyeceğim kadar çelikten bir iradeyle beklemiştim onu. Hâlâ daha benim Feris'im değildi. 16 yaşında minik bir kızdı. Çocuk sayılırdı hâlâ.

14 yıl önceki o gece son kez küçük tavan aramızda, ortası içe doğru çökmüş ikinci el şiltenin üstünde son kez birbirimize sarılıp uyumuştuk. O minicik, kemikleri bana batan bedeni nasıl da kendime çekip sarılmıştım. Sanki onu hiç bırakmayacağımın garantisiydi o sıkı sarılışım. Ve yıllar sonra bugün, aynı çatı altındaydık.

O tavan arasındaki son gecemizde sanki hiç kopmayacak gibiydik aslında. Kirpiklerinin yanağıma değmesi, nefesinin boynumu yalaması çok alışıldıktı o zamanlar. Yıllarca aynı yatağı paylaşan iki insan nasıl birbirini ezberlerse biz de öyle ezberlemiştik birbirimizi. Onuncu yılıydı beraberliğimizin o zamanlar çünkü.

Fakat sonra haylaz bir çocuğun üflediği karahindiba çiçeğinin beyaz püskülleri gibi etrafa uçuşup birbirimizden kopmuştuk.

Kokusunu, kadınsı sesini, keskinleşmiş yüz hatlarını, yanlarında kazayakları oluşan gözlerini unutmuştum onsuz yıllarımda.

Geçtiğim yolları düşünmüştüm tüm gece. 14 yılı nasıl sabırla eritip bitirdiğimi gözümün önünden geçirmiştim. İnandığım her şey şahidim olsun ki bir kez daha göze alamazdım bunu. Bir kez daha kaldıramazdım başa dönüp 14 yıl beklemeyi. Vazgeçerdim Feris'ten. O yoluna ben yoluma... Öyle kurutmuştu işte beni bu 14 yıl.

Hava karanlıktan aydınlığa geçiş yaparken zar zor uyuyakalmıştım. Ve uyandığımda güneş epey yükselmişti. Acaba Feris uyanmış mıydı diye bir soru düşmüştü çırpınan kalbime. Acıkmış mıydı?

Hemen yataktan atlayıp pijamalarımla odamdan çıktım. Banyoya yüzümü yıkamaya gidecektim ki banyo kapısının yarı saydam camından ışığın açık olduğunu gördüm. Feris banyodaydı.

O anda hemen kapı açıldı ve Feris'le burun buruna geldik. Piliseli bir okul eteği ve beyaz gömlek giymişti. Kızıl saçlarını toplama gereği duymamıştı. Şaşkınlıkla "Günaydın. Okula mı?" dedim.

Kapının ağzından yana çekilip. "Evet uzun süredir gitmiyordum. Artık başlamam lazım." dedi.

Duvardaki saate baktım. Sekizi beş geçiyordu.
"Sanırım geç kalacaksın. Kahvaltı ettin mi?"

O da saate baktı. "Etmedim ama etmezsem yetişirim. Okul çok uzak değil."

"Tamam benim de işim var zaten o taraflarda. Ben arabayla götürürüm daha hızlı gitmiş olursun. O yüzden kahvaltı edelim."

"Yok ben yürürüm sorun değil." dese de sanırım biraz emrivaki etmem gerekiyordu. Zira biraz soğuk bir şeydi bu küçük Feris.

"Sen, çantan hazır değilse çantanı hazırla ben hemen iki tost yapayım yolda yeriz. Hadi acele et." diyerek onu odasına kış kışkışladım.

Ve hemen kaşarlı sucuklu tost yaptım.

Dakikalar sonra arabada yan yana okula doğru ilerliyorduk.

"Yalan söylemek hiç hoş bir şey değil" diye mırıldandı huysuzca.

Bakışlarımı yoldan çekip ona baktım birkaç saniyeliğine. Sonra yola döndüm. "Anlamadım? Kim yalan söylüyor?"

"Sen" dedi. "Buralarda işin varmış ya hani. Ama pijamalarınlasın."

Sanki giydiklerimi bilmiyormuşum gibi üstüme baktım. Lacivert pijama takımlarımlaydım.
Sağ elimin ayasıyla direksiyonu kıvırırken sol elimle tuttuğum tostumdan pişkin bir şekilde bir ısırık aldım. "Bu yeni moda bilmiyor musun?" dedim dolu ağzımla. Sesim homurtu gibi çıkmıştı.

FERİSWhere stories live. Discover now