Bölüm 35

875 48 12
                                    

Hilal salonu dolduran kalabalığa baktığında iki duygu arasında sıkışıp kalmıştı. Sonunda buradan kurtulacak olmasının kutlanmasına sevinen tarafıyla, vatanındaki sefalete karşı buradaki israfı görüp azap duyan vicdanı kavga halindeydiler. Birkaç tanıdık dışında salondaki yüzlerin hepsi ona yabancıydı. Elbet o şaşaalı düğünde onları görmüş olmalıydı, düğünüm diye bahsetmekten utandığı bir anıydı çünkü aynı şimdiki gibi paranın su gibi harcandığı bir düğüne düğünüm demek kızı önceki hayatına ihanet ediyormuş gibi hissettiriyordu. Oldukça geniş bu salonda şu an dışında kimsenin bir şey umurunda değildi. Hilal içinse durum tam tersiydi zira şu an dışında her şey ile alakadardı Hilal.

Leon ile o karanlık, elem dolu günden sonra zorunda kalmadıkları müddetçe hiç konuşmamışlar, hatta olabildiğince zorunluluktan kaçmaya uğraşmıştı ikisi de. Hilal ne kadar belli etmemeye gayret etse de her gece o gelene kadar yatmıyor, gelmediği vakit gözüne uyku girmiyordu. Kendisine daha fazla çirkin yakıştırmalarda bulunmasın diye evden dışarı adımını dahi atmıyordu Hilal. Bir şey yemiyor, açlıktan artık halsiz düştüğü vakit sağlığı için birkaç lokma dışında bir şey yemiyor, sürekli bir şeyler okuyup yazıyordu. Leon o kadar nadir görüyordu ki kızı, gördüğü zaman da ancak yatağın karşısındaki koltukta uyuklarken karşılaşıyordu onunla. Uyumadığına emin olsa da, o berbat günün ardından konuşmak bir yana göz göze gelmek dahi içinden gelmediğinden çok da üstelemiyordu. Biliyordu Hilal ona dedikleri yüzünden kızgındı ama onun yaptıklarından dilinden bu kelimeler döküldüğü için kızmasına bile hak vermiyordu Leon. Eğer bu vaziyet, bu yakıştırma ya da her ne ise Hilal'i bu denli üzüp, yıkacaksa başından kalkışmamalıydı kız.

Onların gidişi için verilen bir davet ve Leon'un tanıdıklarıyla vedalaşması için bir vesile olduğundan Leon kızın yanında değildi, biraz sonra ona yaptığının yanlış olduğunu söylemeye gelecek ve kızın sinirlerini yerinden hoplatacaktı. Zira onun akrabaları, tanıdıkları zerre umurunda değildi ve hiçbir zaman da olmayacaktı. Sadece Leon'a olan saygısından onlara itibar gösteriyordu, eğer şimdiki haliyle birileri ona dikkat etse Hilal ve Leon'un arasındaki gerginliği derhal fark ederlerdi.

Masadaki kadehe uzanıp dudaklarına hızla götürdü Hilal karşısında gülen Leon'u izlerken. Hilal onu mutlu görünce sevindi içten içe ama o gün bugündür yüzü gülmemiş, hiç de şimdi Leon'un yaptığı gibi kahkaha atamamıştı kız. Belki onu güldüreni kıskançlığındandı şimdi bu asabi hali, yanında duran Zarife'nin varlığını dahi unutmuş, onun ne anlattığını hiç dinlememişti.

''Hilal! Şişeyi getireyim onu da iç kuzum. Yavaşla azıcık.'' Hilal kadehi dudaklarından çekmemişti ki Zarife'nin dediğiyle büyük bir yudum daha aldı şaraptan.

''Sen içemiyorsun diye kıskanma.'' Zarife gözlerini devirdi Hilal'in söylediğine, şu sıralar amma ukalaydı Hilal ve Zarife'yi de bir o kadar çileden çıkarıyordu.

''Senin için söylüyorum Hilal, böyle hiçbir yere varamazsınız.''

''Artık biz diye bir şey olduğunu mu sanıyorsun Zarife? Dalga geçmeye mi geldin buraya?''

''Aksine şu bet halini görüp sana destek olmaya geldim.''

''Öyleyse destek ol, köstek olma!'' Tekrar büyük bir yudum aldıktan sonra kadehte şarap kalmayışı da Hilal'i oldukça sinirlendirdi, orada dikilen hizmetçiye bardağını gösterdi kız. Yaklaşık bir haftadır böyle gergindi ama bu gece gerginliği doruktaydı. Zarife'yi hamile haliyle üzmek, kırmak en son isteyeceği şey bile değildi ama üzerine gelindikçe Hilal daha da asabileşiyordu. Birisi de durup, senin yanındayım, bunları yaptıysan bir sebebin vardır, demiyor; aksine herkes başının etini yiyor, Hilal'i çileden çıkarıyorlardı.

AhuzarWhere stories live. Discover now