13 ∝

762 111 143
                                    

Zihninde süzülür zehirli yılanlar, dilindeki binbir yaradan sızar damla damla, gelir öldürür beni.

•••

"Taehyung?"

Gecenin zifire döndüğü, ruhunun duvarlarına atılan çiziklerin kanatıldığı bir vakitte çalmıştı telefonu. Açmamakta oldukça kararlıydı, babasının evde olmamasının şaşkınlığı ile kitlediği kapısıyla birlikte bodrumda ki odasında yatağının ortasında öylece oturuyordu. Güzel bir geceydi. Tuhaftır bu gece oldukça sakindi odası, farelerin mide bulandıran sesi yoktu, ya da durduk yere gıcırdayan tam olarak oturmadığı için sürekli ses çıkaran dolap kapağıda yoktu. Derin bir sessizliğin savaştığı dipsiz bir gecedeydi. Öyle ki yıldızlar bile çekinmiş ellememişti, zifiriye çalan geceyi. Yine de huzursuz sessizliğini bölen telefon sesini içinde ki tuhaf dürtüye uyarak açmış ve kanının donmasına iliklerine kadar sancıyan bir sızının başlamasına sebep olan o sesi duymuştu.

"Lütfen bu - buraya gel." Yoongi' nin kısık sesi daha da hızlandırırken kalbini düşünmeden gecenin üçü, şafağın ölümü demeden çıkmıştı evden. Amansız bir soğuğun esiri olan elleri alevlere atılmışçasına harlanan yüzüne çıktı hızlıca. Korkuları, acıları, ah küçük umutları.... Taehyung' un küçük, çaresiz, kaymayan bir yıldıza asılı kalan umutları.

Koştu. Öyle koşmak için de değil, var olma sebebini bulmuşta ona kavuşmak istercesine koştu. Akrep ile yelkovanın arasında kalan o incecik ömür gibi koştu, nefesini bırakıp ruhuna ölü bedenini alıp yanına koştu. Zaferlere değil. Çünkü biliyordu onun hayatında, elinin değdiği ufacık noktalarda zafer ancak mağlubiyetine giderdi. Mağlubiyetine koştu. Titredi dizleri, sancıdı dişleri. Hızlı nefeslerinden ötürü kupkuru kaldı ağzı ama yetişti ona. Çaldığı kapı hızlıca açılıp Yoongi ile göz göze geldiğinde de bitmedi savaşı. Nerede olduğunu sormadan üst kata merdivenlere takılıp ellerini bereleyerek ama ardından hızla asla pes etmeyerek kalkıp dayandı kapıya. Kitliydi. Derin derin solurken nazikçe çalıp gözlerini kapadı.

"SeokJin, ben geldim."

Kırılma sesleri, acı acı yakarışı, öğürme sesleri , hıçkırıkları, yalvarmaları... Eğer yapabilseydi Taehyung gerçekten yapabilseydi yaşamak isterdi. Sevdiği adamın ruhunda ki çatlak seslerini koyu kahve bir kapının ardından dinlerken sadece yaşayabilmek isterdi. Alnı çaresizce yaslandı, su sesi geliyordu içerden. SeokJin' in sürekli itiraz eden kelimeleri çalınıyor kulağına, canında ki gücü çekiyordu.

"Hayır! İstemiyorum yapma! Hayır hayır! Hayır!"

Taehyung inildeyip alnını dayadığı kapıya iki elini de yaslayarak yere çöktü. Güçsüzce vurdu elini kapıya, dolan gözleri kısıkça açılmış dudakları aralık ne söyleyeceğini kararlaştıramamış.

"Seokjin, aç kapıyı lütfen."

Çığlık sesi, bir kaç devrilmenin kanıtı olan sarsılma. Ama kapının açılma sesi yoktu. Kıyametler kopuyordu bir nefes ötesinde böyle çaresizce oturduğu yerde, dinlediği seslerde inim inim inildeyen bir kıyamet vardı. Gök yerde parçalanmışta bir tek altında SeokJin kalmış gibi, kıyamet adamın saçlarına düşmüş her bir telinde hareler dansa tutuşmuş gibi. İnim inim inleten bir acı.

"Geldim, Taehyung'un geldi. Aç kapıyı."

Bilmiyordu. Ne olduğunu, neler yaşadığını, onu böylesi mahfedeni bilmiyordu ama hissediyordu. Tam şurasında sızlayan sol tarafında. Parmak uçlarına iniyordu acı, tüm şehir mezarlığa dönüyordu yavaşça. Mezar taşlarına takılıyordu ayakları, genzine ölü toprak doluyordu. İnim inim inildiyordu SeokJin' i seven yanı.

Three Steps to Stars | TaeJinWhere stories live. Discover now