14 ∝

798 91 69
                                    

Böyle uzak mı kalacağız şimdi? Sineme sinen ruhunun yansımasından mı kaçacağız?

•••

           

Güneş, yükselmesini bekleyen yorgun gözlerine ışık vuruyor, sızlayan gözlerini ancak kısa süreliğine kapayabiliyordu. Dirseğini yere, avucunu da yüzüne yaslayarak göğsüne sığınan adamın saçlarını okşuyordu boştaki eliyle. Bakışları dalmıştı, yorgun fakat karlar altında kalan taze bir çiçek gibi parlayan tene dalmıştı elleri, bedeni, ruhu. Aklında firari bin bir düşünce ne ipe dizebiliyor ne de kovup zihninden kaçabiliyordu. Ölmüşte bedenin de ki toprağın kokusuna karışmış gibiydi, durumu biliyor, kabulleniyor ama yine de çaresizce değiştirmeye çalışıyordu ve yine çaresizliğine ağlıyordu derin bir çaresizlikle.

Taehyung kıpırdanıp hafifçe uzandığı göğsünde hareketlenince derin bir nefes aldı siyah saçlı adam. Elini güzel saçlardan çekip yavaşça omzuna çıkararak parmak uçlarıyla korka korka dokundu kesik izleriyle kabaran tenine. Gözleri kesişti, nefesi kesildi. Göz renkleri aynıydı, ama nasıl oluyordu da aynaya baktığında memnuniyetsiz bir dudak bükmesi alan bu gözler bu adamda bir sanat eseri gibi duruyordu? Aynı renkler nasıl oluyordu da onda sonsuz bir galaksinin içine yayılan ışık huzmeleri gibi nasıl bu kadar güzel, derin ve içten olabiliyordu?

"Ne zaman uyandın?"

Kısık çıkmıştı adamın sesi, başını hafifçe geri çekip kıyafet yığınına bırakırken sormuştu. Tek amacı SeokJin' in yüzünü görmekti, masallardaki kahramanlar gibi bir etkisi olan bir çift göze uzun uzun bakmaktı. Ama yapamadı, hırıltılı çıkan sesiyle aslında cevabını bildiği bir soruyu zar zor sormuştu.

"Çok olmadı." eğer kanlanmasaydı gözleri ve uyuşmasaydı elleri, acıdan yüzü çökmeseydi inanabilirdi Taehyung. İstemsizce yutkunup elini adamın yüzüne çıkarıp alnına dökülen siyah saçları itelemişti, yumuşacık bir his elini gıdıklayınca istemsizce gülümsemiş ve gözlerini kızaran gözlere çıkarmıştı. O kadar çok istiyordu ki sormayı, acısını anlatsın, ruhunu ona akıtsın onu yaralayan her şeyden bir çırpıda kurtulsun o kadar çok istiyordu ki. Ama soramıyordu da ne olduğunu sorduğunda kabuk tutan yaraları açacak da tekrardan kanayacak diye aklı çıkıyordu. Sadece bakıyordu işte, güzelliğine kadehler kaldırıp hızla birbirini kovalayan dakikalara karışan ömrüne bakıyordu.

"Uyu hadi, daha çok erken." SeokJin' in zedelenmiş ses tellerinden kaçan şefkatli ses gözlerini kapamasına ve yorgun bedenini adama yaslamasına sebep olmuştu. Gri saçları serilmişti şimdi göğsüne, şimdi dolmuştu dünyalar göğsüne. Biraz zaman geçince göğsünde uyuyakalan adamın uyanmamasına dikkat ederek yavaşça geriye çekilmiş, dolan gözleriyle izlemişti yüzünü. Saçlarına dokunmak için yanıp tutuşan parmaklarını usulca yüzüne çıkardığında, pürüzlü sesiyle mırıldandığı şarkı ninni gibi çarpmıştı güneşin değdiği güzel dudaklara.

"Kalbim kanıyor, acım acıyor. Yine güneş doğmuyor, bulut gülüyor tenin yanıyor yine..."

Cümlelerini kesip ayaklandı. Zihni ağır geliyordu bedenine, zorla giyinip Tae' nin kıyafetlerini karıştırarak aradığını bulup derin derin soluduktan sonra kapıyı açmıştı yavaşça. Her cümle düzenli bir sırayla işliyordu örümcek tutan beyninde, hepsi sırası geldiğinde yerine geçiyor, ciğerine işleyen bir acıyla onu gerçeklerle karşılaştırıyordu. Kapıyı kapayıp sessiz olmaya özen göstermediği halde ruh gibi ilerlemişti evde. Küçük kardeşi salondaki koltuğa büzülmüş huzursuz bir uykunun kollarında olduğunu belli edercesine dudaklarını büzmüştü. Yanına gidip battaniyesini düzeltti, omuzlarına kadar çıkardıktan sonra yeşil saçlarının üzerinden şakağını öptü. Kabanını alarak evden çıktığında birkaç gün önce gördüğü haber başlıkları doluştu tıklım tıklım dolu olan zihnine. Duraksadı, ellerini cebine saklayıp derin bir nefes aldı.

Three Steps to Stars | TaeJinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin