THIRTEEN

10.1K 807 2.6K
                                    

O sabah, Harry'nin yorgun uyandığı ikinci sabahtı. Önceki sabah Louis'nin yanında uyanmış, gece onunla birlikte olduğunu hatırlayıp başının belada olduğunu düşünmüştü. Şimdi, yanında Louis ve Andy ile birlikte uyanıyordu. Bu haftasonu çok çılgın geçiyordu.

"Günaydın." dedi Louis onun uyandığını görünce. Andy de uyanık görünüyordu. Louis yatakta, Harry'nin dibinde oturuyor, oğluyla oynuyordu. "Gece yanında yattım ama, sorun olmazdı değil mi? Andy'i kaldırmak istemedim."

Harry gözlerini ovuşturarak doğrulmaya çalıştı. "Sorun olmaz tabi ki. Ee, gece uyuyabildin mi?"

Louis gözleriyle Andy'i işaret etti. "Sor bakalım abisi, bu beni uyutmuş mu..." dedi. Harry gözlerini çocuğa çevirdiğinde Andy hiçbir suçu yokmuş gibi gülümsedi ve babasının sakallarına dokunmaya devam etti.

"İstersen uyu biraz." dedi Harry tamamen oturur pozisyona gelince. "Gece geç geldin zaten, çok da yorgun görünüyordun."

Louis omuz silkti. "İyiyim ben. Beni boşver, asıl sen dinlenebildin mi? Senden her şey için çok özür dilerim."

Önceki gün yaşadıkları Harry için gerçekten tuhaftı. Ama içinden bir ses, şikayet etme hakkı olmadığını söylüyordu. Louis'nin kulüpte vurulduğu gece, Harry bu adamın yanında kalmanın tehlikeli olduğunu öğrenmişti zaten. Buna rağmen onunla olmak istemişti. Zaten kötü gününde yanında olan tek kişi de Louis'ydi ve ona minnet borcu vardı.

"Louis, hiçbir şey için özür dilemene gerek yok. Sadece şunu merak ediyorum; sence de artık bana bir şeyleri anlatman gerekmez mi? Sana bir iyilik yaptım karşılığında her şeyi anlat demiyorum, niyetim bu değil. Ama bundan sonra benim içim hiç rahat olmayacak. Seni görmediğim her dakika başına bir şey gelme ihtimalini düşüneceğim. Dün eve geldiğinde, seni o gömlekle görünce ne kadar korktuğumu biliyor musun? Beni bu durumdan kurtaramaz mısın?"

Louis bunu düşünüyormuş gibi sessizliğe gömüldü. Harry kendini yana ittirip ona yaklaştı. "Seninle ilgili bin tane hikaye dinledim. Dün sabah Lance sana 'mallara saldırmışlar' dediğinde neyi ima ettiğini de biliyorum, gömleğindekinin kan lekesi olduğunu bilmeyecek kadar da salak değilim. Lütfen bana her şeyi anlat. Bilmeye hakkım olduğunu düşünmüyor musun?"

"Oda servisini arayıp bizim için kahvaltı iste." dedi Louis. "Ve sana her şeyi anlatayım. Zaten senden daha çok güveneceğim biri yok. Bir şeyleri öğrendikten sonra beni bırakıp gitmeyeceğini de biliyorum."

Harry elini komodindeki telefona uzatırken "Asla gitmem." diyerek onu onayladı. Gidecek olsa, en başında giderdi. Hızlıca ezbere bildiği dört haneli numarayı tuşladı. "Günaydın Brian, bize kahvaltı gönderebilir misin? Geç geldik, biliyorsun. Aşağı inemeyecek kadar yorgunum."

"Elbette! Bay Tomlinson hala odanızda mı? Ona göre üç kişilik göndereyim."

Brian'ın sesindeki manidar ton Harry'nin gülmesine sebep oldu. "Evet. Teşekkür ederiz." deyip telefonu kapattı.

Louis Andy'i kucağından indirip yatağa oturttu. "Biraz Harry ile konuşayım, sonra seninle sarılmaya devam edeceğiz. Anlaştık mı?" diye sordu. Çocuk usluca başını salladı. İkisinin tam ortasına uzandı, bir ayağını Harry'nin, diğerini de Louis'nin bacağına uzattı.

Louis bunun da büyük bir gelişme olduğunu hissetti. Ama, bir yandan, çocuğunu tüm gün Harry'e bırakmıştı. Aralarında mutlaka bir bağ oluşmuş olmalıydı.

"Yasadışı işlerle uğraşıyorsan insanlarla açık açık konuşamazsın, Harry. Hapishaneler sevgilileri ve arkadaşları tarafından ele verilmiş adamlarla dolu. Şimdiye kadar sana hiçbir şeyi anlatamadığım için beni yargılarken, bunu da göz önünde bulundur. Hala senin bir ajan ya da polis olmadığına dair kanıtım yok. Sadece sana güvenmeyi seçeceğim."

PERMANENT MIDNIGHTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin