FORTY

11.2K 712 2.9K
                                    

Harry gözlerini açtığında beyni uyuşmuş gibiydi. Odanın içi neredeyse karanlıktı. Etrafını görebilmek için komodindeki gece lambasını açtı. Yatağın ortasında Andy uyuyordu. Onun yanı, Louis'nin olması gereken yer boştu.

Gözlerini ovuşturup ayağa kalktı. Bedenini zorla banyoya sürükledi. Soğuk suyu yüzüne çarptıkça, olanlar da birer birer aklına geliyordu.

Aynadaki yansımasına bakmaktan korktuğu için aceleyle oradan çıktı. İçindeki korku büyük oranda azalmıştı ama endişesi ve pişmanlığı hala yerini koruyordu.

Sevgilisinin nerede olduğunu hissediyor gibi yatak odasından ayrılıp Louis'nin çalışma odasına yöneldi. Eğer bu olaydan sonra Louis gelmiş olmasaydı, Harry delirebilirdi. Düşüne düşüne boğuluyordu, neyse ki o gelmişti de onun sayesinde uyumuştu.

Kapıyı çalmaya zahmet bile etmeden içeri girdi. Gri renkli, mermer görünümlü çalışma masasının arkasında dağınık saçlarıyla Louis duruyordu. Kapı sesini duyunca gözlerini önündeki bilgisayarın ekranından Harry'ye çevirdi. "Uyandın mı? Gel."

Onun kendisine yaklaşmasıyla aynı anda Louis ayağa kalktı. Kollarını iki yana açıp Harry'nin kendisine sarılmasını bekledi. Zaten Louis'nin bir panzehir olduğuna inanan Harry bu teklifi memnuniyetle kabul etti.

"Olanları konuşmak ister misin?" diye sordu Louis. Sağdan soldan birleştirdiği bilgilerle kendisi aslında bir şeyler anlamıştı ama emin olmak için konuşmasına ihtiyacı vardı.

"Sana sarılarak anlatabilir miyim?"

"Elbette." Louis onun başını kendi omzuna yatırdı, rahatlaması için saçlarını okşamaya başladı.

"Biz Andy ile alışveriş merkezinden çıktığımızda bana bir adam geldi. Interpol'den. İş teklifi etti, seni ve yakınlarını ispiyonlamamı istedi. Düşüneceğim dedim çünkü bunun işinize yarayabileceğini düşündüm. Yemin ederim. Lance de biliyor, sorabilirsin."

"Sana güvenmek için Lance'in referansına ihtiyacım yok ki."

Harry bu mümkünmüş gibi ona biraz daha sıkı sarıldı. "Sonra aklıma Nathan geldi. Amcası Interpol'de çalışıyor. Bunun onun işi olduğunu düşünüp evine gittim."

"Evet, devam et."

"Noemi intihar etmeye çalışmış, onunla son konuşmamızdan sonra." Harry duraksadı, başını iyice gömdü. "Onun hakkında da neler neler söyledim... Aman Tanrım."

Ruh hastası bir manyak demişti... Bunu gerçekten söylediğine inanamıyordu.

"S-sonra Nathan benim o ajanla konuşurkenki fotoğraflarımı çekip sana gönderdiğini söyledi ve..." Harry istemsizce iç çekip yeniden "...ve..." dedi ama cümleyi tamamlayamadan ağlamaya başladı.

"Fotoğrafları az önce gördüm. Bana mail atmış."

"Onu öldürmek ya da yaralamak istemedim, yemin ederim." Harry ağlayarak ona tutundu. "Sadece korkutacaktım. Sonra işler çığrından çıktı. Tetiği çekerken niyetim onu artık durdurmaktı, öldürmek değil."

İkisi aynı yola çıkıyor gibi görünüyordu fakat Harry için arada dağlar vardı. Çünkü bir anlığına elindeki şeyin silah olduğunu bile unutmuştu. Bir hoparlörün veya robotun kapatma düğmesi gibi düşünmüştü. Basacaktı ve Nathan artık onlara zarar vermeyecekti.

"Biliyorum." Louis onun başını tutup yüzüne bakmasını sağladı. "Seni anlıyorum Harry. Duygularını biliyorum. Ben bunu ilk yaşadığımda on iki yaşındaydım."

"On iki mi?"

"Sam amcam öldüğünde çok hırçınlaştım. Onun tüm işlerini Joe amcam devralmıştı ama ben onun yanına gitmedim. Sokaklardaydım, paramı almaya çalışan bir sarhoşla çok fena kavgaya giriştim."

PERMANENT MIDNIGHTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin