TWENTY-TWO

10.3K 808 3.9K
                                    

"Lance sana aşık."

Harry telefonun diğer tarafından huysuzca homurdandığında Louis kahkaha attı. "Saçmalama!"

"O zaman bana aşık. Niye hep bizim yanımızda? Hiç yalnız bırakmıyor!"

Aslında Harry onu çok sevmişti. İnsanı kırıp geçiren bir mizahı vardı, onunlayken gülmemek elde değildi. Ama, her yalnız kaldıklarında bir yerlerden Lance çıkıyordu. Harry ne zaman sorsa Louis Lance'in yanındayım diyordu. Hatta bir de Lance'in telefonunda Louis, 'çiçeğim' diye kayıtlıydı.

Birbirlerinin isimlerinin baş harfinin dövmesini yaptırmışlardı, Tanrı aşkına!

"Harry, bunu bırak şimdi-"

"Bırakamam. Niye sana çiçeğim diyor?"

"Sana da güzellik kraliçesi diyor, ben kızıyor muyum?"

"Ben onun adının baş harfinin dövmesini yaptırmadım ama." O görmeyecek olsa da Harry gözlerini devirmişti.

Louis bir kez daha güldü. "Lance hakkında sorun çıkarmaya devam mı edeceksin yoksa aşağı mı ineceksin?" dedi. "Otelin önündeyim. Gel yanıma."

Harry, yattığı yataktan hızlıca kalktı ve pencerenin önüne geçti. Aşağıda Louis'nin Mercedes'ini görüyordu. "Niye daha önce söylemedin ya? İki dakikada nasıl hazırlanayım ben?" diye cırladı. Evet cırladı.

"Hemen seni kıyafet seçiminden kurtarayım. Yemekte giydiğin şu güzel transparan gömleğini giy."

"Lance giysin transparan gömleği."

Harry ona veda bile etmeden telefonu kapattı ve kıkırdadı. Kırmızı güllü gömleğinin onu etkileyeceğini zaten tahmin etmişti ama tekrar giymesini isteyecek kadar beğeneceğini düşünmemişti.

Oyalanmadan siyah pantolonunu ve o malum gömleğini giydi. Saçlarını düzene sokmaya çalışıp her zamanki gibi bol miktarda parfüm sıktı.

Hazırlanmasının kısa sürmesine şaşsa da memnun bir şekilde odasından ayrıldı. Demek ki uzun süren şey kıyafetleri seçmesiymiş, giymesi değil.

Bu faydalı öğrenme sürecinden sonra hızlıca otelin lobisine indi. Giriş kartını resepsiyondaki personele teslim etti ve onu kapının önünde bekleyen Louis'nin yanına gitti. Aslında aklında trip atma düşüncesi vardı ama onu gördüğü anda bunu unuttu. "Ben geldim."

"Hoşgeldin." Louis onun elini tutup arabaya doğru çekti. Fakat beklenilenin aksine ön kapıyı değil de arka kapıyı açtı. "Bugün yanında oturmak istiyorum, araba kullanmak değil."

Arka koltuğa oturduklarında Harry memnuniyetle onun kollarının arasına girdi. Hissettiği güvenin haddi hesabı yoktu. O an dünyanın sonu gelse, Louis bir şekilde kendisini korurmuş gibi hissediyordu.

"Nereye gidiyoruz?"

"Salvation. Gucci yeni mankenleri için bir parti düzenlemek istedi, bizim orayı kiraladılar."

Siktir. "Ne?" Harry şaşkınlıkla başını kaldırmış ona bakıyordu. Louis onun bu haline gülümsedi. "Doğal olarak bu gece seni birçok kişiyle tanıştıracağım. İçeride gazeteciler kesinlikle olmayacak ama kapının önüne doluşmuşlardır bile."

"Tamam da ben çok gerilirim! Tanınmış insanlarla konuşurken mahvoluyorum-"

Louis uzanıp onun yanağını öptü. "Biliyorum. Maçtan sonra yanıma geldiğinde gözlerimin içine bakamıyordun bile."

"Adamların burnuma silah dayamıştı da ondan!" diye savundu kendini Harry. Sonra yine başını az önceki gibi onun omzuna koydu. "Beni orada yalnız bırakma, tamam mı?"

PERMANENT MIDNIGHTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin