8. Bölüm

135 88 116
                                    

Esilya'nın ağzından;

Sabah erkenden hazırlanıp, Demir'in attığı konuma geldim. İki defa zili çaldıktan sonra, kapı açıldı. Gördüğüm manzara, şaşırmama sebep oldu. Karşımda Demir değil, bir kız duruyordu. Üstünde erkek tişörtü vardı. Yüzümdeki o şaşkın ifade ile konuşmaya başladım.

"Pardon. Yanlış geldim galiba. Demir bey'in evini arıyordum."

"Doğru geldin. Şuan duşta. Bu yüzden kapıyı ben açtım. Buyurun, ne vardı? Bu arada Miray ben."

"İncelemesi gereken dosyalar vardı. Onları getirdim."

"İstersen içeri geç. Demir birazdan iner."

"Teşekkür ederim. Şirkete gitmem lazım. Bu dosyaları ona iletirsiniz. İyi günler."

Hızlı adımlarla merdivenden inip, oradan uzaklaştım. Şirkete vardığımda, arkadaşlarla biraz muhabbet ettik. Kendime kahve alıp, odama geçtim. O da neydi öyle. O kızı karşımda gördüğümde neden garip hissettim. Güzel bir kızdı. İyi birine de benziyordu. Kesin demir kızla gönül eğlendiriyordur.

"Ne O! Kız güzel diye kıskandın mı?"

Bu seste nerden geldi. Odada kimse olmadığına yemin edebilirim.

"Demek sensin iç ses. Aniden ortaya çıkmasan olmuyor değil mi? Hem niye kıskanacakmışım onu."

"Böyle aniden konuşunca, havalı oluyor. Senin olmasa da bizim bir havamız var."

"Ben olmasaydım. Sen de olmazdın."

"Demir'e mi sinirlendin bu kadar. Kıskançlıktan deliriyorsun şuan, değil mi?"

"Yok artık. Onu kıskanmam için bir sebep yok. Onu umursamıyorum bile."

"İçinden geçenleri bilmesem, inanacağım."

"Ne geçiyormuş benim içimden. Sen benim içimi neden dinliyorsun. Sanane ya, ne düşünürsem düşünürüm."

Of ne saçmalıyorum ben. Yoksa deliriyor muyum? Kendi kendimle konuşmaya başladım. Sonunda delirttiler beni. Telefonun çalmasıyla, odada yankılanan müzik, düşüncelerimden sıyrılmama yardımcı olmuştu.

"Günaydın samira. Nasılsın?"

"İyiyim. Sen nasılsın."

"Başımı işlerden kaldıramıyorum. Görüşemedik ne zamandır. Sende neler var?"

"Dün Eser geldi hastaneye. Önce hastayım, dedi. Serum verdim. Sonra yemeğe gidelim diye tutturdu."

"Yemek nasıl geçti? Neler konuştunuz?"

"Yemeğe gitmedik. Kabul etmedim."

"Neden böyle yaptın?"

"Ne bileyim. İçimden nasıl geçtiyse öyle yaptım. Erkek milleti sonuçta yüz vermeye gelmiyor. Kimbilir kaç tane sevgilisi vardır."

"Kıskandık sanki. Yeni bir aşk mı doğuyor yoksa?"

"Aşk falan doğmuyor. Neyse bu konuyu kapatalım. Akşam sinemaya gidelim mi? Güzel bir film gelmiş. Beraber izleriz diye düşündüm. Ne dersin?

"Benim içinde bir değişiklik olur. İşlerimi bitirip, sinemaya geçerim."

"Anlaştık. İyi çalışmalar."

Telefonu kapatıp, masaya bıraktım. Bitmesi gereken bir proje var. Onca çalışan proje için çalışırken, şirketin patronu evde sefasını sürsün. Ne sinir bozucu. İçimden hiç çalışmak gelmiyor. Ama çalışmak zorundayım. Dikkatimi dağıtan şeyleri rafa kaldırıp, projeye odaklandım. Yarım saattir önümdeki dosyalarla ilgileniyorum. Çalışmak hiç bana göre değil. Sıkıldım yalnız oturmaktan. En iyisi şu dosyaları alıp, çiğdemin yanına gitmek. Masadan iki tane dosya alıp, dışarı çıktım. Proje ile ilgilendiğinden benim geldiğimi fark etmedi bile. Beni fark etmesi için, ona seslendim.

Gözlerindeki Yabancı #Wattys2019 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin