4

945 57 17
                                    

“minho nereye gidiyoruz?” dedi kibum en sonunda sıkılarak. Yaklaşık bir saattir araba üstünde yoldaydılar ve minhonun ağzını bıçak açmamıştı.

“önceden nereye gittiğimizin bir önemi olmazdı senin. Artık seni sıkıyor muyum?” minho bunu o kadar düz bir sesle söylemişti ki kibum sırtından bir ürperti geçtiğine yemin edebilirdi.

“ne demek o? Beni sıktığın falan yok onu nereden çıkardın?”

“e annen sana nişanlı bulmuş. Bende artık benden vazgeçtiğini bana söyleyemediğini bunun içinde anneni araya soktuğunu düşündüm. Ve için rahat olsun annen her şeyi düzgünce açıkladı.” Minhonun sesi hala buz gibiydi.

“yanlış düşünüyorsun minho…”

“evet, annende senin hakkında ne kadar yanlış düşündüğüm konusunda uzun bir konuşma yaptı.”

“minho annemi biliyorsun zaten en başından beri seni sevemedi.”

“e kadın da haklı doktor olacak oğlunu yanıma alıp mafya yaparsam tabii ki beni sevmez.”

“minho ben asla pişman olmadım.”

“ama ilerde olacaksın!” dedi minho sinirle direksiyonu sıkarken.

“beni sen zorlamadın ya yanına geleyim diye. hatta tam tersi ben seni gördüğüm andan beri peşinden düşmedim minho. Beni bu güne kadar bir kere bile itmediğin için ne kadar şanslı olduğumu düşünürken senin söylediklerine bak.”

“belki de en başında seni itseydim şimdi ne kadar mutlu olduğunu düşünüyor olacaktın kibum.”

“ben zaten mutluyum!.” Kibum elini minhonun elinin üstüne koydu. Minho eline ateş değmiş gibi elini çektiğin de ise kibum kucağına düşen eliyle şoka girdi. Minho altı yıldır ilk defa ona böyle davranıyordur. Kibumu bu kadar reddetmemiştir hiçbir zaman. Kibum gözlerine dolan yaşları yutkunarak bastırdı.

“beni indir ben yalnız giderim minho kenara çek.”

“niye gelinini görmek istiyorum annen güzelliğini anlata anlata bitiremedi. Tam sana yakışacak güzellikteymiş doğrusu merak etmedim diyemem.”

“minho neden kalbimi kırmaya çalışıyorsun? Acı çektiğimi anlamıyor musun?” minho sinirle ona dönünce kibum annesine bunun hesabını soracağını kafasının bir kenarına not etti.

“bana acı çekiyorum deme! Acı çekmek nedir biliyor musun sen?” dedi minho kibuma bakarken içinden bir şeylerin koptuğunu hissediyordu. Acı çekmek buydu kibum un yaşadığı sadece can sıkıntısıydı iki gün sonra güle oynaya minhonun peşinde dolanmaya devam edecekti ve minho da içinde bu acıyla yaşamaya. Kibumun hayatını bunca yıldır mahvediyordu. En başta akıllı davranmış olsaydı belki kibum onunla ilgili boş ümitler kurmazdı bu zamana kadar.

“acı çekmek nedir bilmiyorum öyle mi? Sen birini altı yıl boyunca karşılıksız sevdin mi geri zekalı? O başkasıyla giderken onun için kıyafet seçmek zorunda kaldın mı?”

“o zamanlar benden hoşlandığını bilmiyordum.”

“neyi değiştirir bütün gece sen dönene kadar ağladığımı değiştirir mi mesela?”

“tamam o zamanlar için özür dilerim geçmişi silemem ya daha kaç kere yüzüme vuracaksın. Ben daha duyarlı olmaya çalıştıkça hep daha fazlasını bekliyorsun kibum. Ben de yoruldum artık.”

“demek yoruldun?”

“evet yoruldum lanet olası. Beş yıldır sevgilim olmadı bir dediğini iki etmedim sevgilim olsan bu kadar dikkatli davranmazdım kibum ben hiçbir sevgilime sana davrandığım gibi davranmadım ama sana hala yetemiyorum. Yoruldum hem de çok. Benden bu kadar şimdi seni orada annenin yanında bırakacağım bilmem o kızla mı olursun yoksa başka biriyle mi ama bana dönmeyeceksin. Annen de böyle olsun istiyor.”

BİR KAÇ HAFTA (jongtae)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin