6

880 60 20
                                    

Dışarı çöp çıkarmaya gelen hizmetli kız kibumu kapının önünde gördüğü gibi içeri koşturmaya başlamıştı. Bir süre sonra annesi kibum un başındaydı.

“ne oldu oğlum sana böyle? Minho bir şey mi yaptı söyle, söyle de gününü göstereyim ona.”

“minho mu? Onun adını ağzına bile alma anne. Şimdi buradayım istediğin oldu ama yeter artık onu daha fazla rahatsız etmeyeceğiz.”

“oğlum…”

“anladın mı beni anne!”

“tamam tamam. Hadi içeri geçelim biricik oğlum.” Dedi annesi kibumun elinden bavulu alarak hizmetliye verirken. Kibum ananesini kapıda görünce annesinin kollarından sıyrılıp ona koştu onu büyüten kadın her zaman ki gibi onu yumuşak bakışlarıyla karşılamış kollarını ona açmıştı. Kibum onun kollarına girince ağlamaya başladı.

“hayatımın şansı dediğim adamı ellerimden kaçırdım anane çok kızgınım ama kıramayacak kadar sevdiğim anneme.”

“ağla oğlum ağla iyi gelir. Senin bu cadı annen hep böyleydi zaten hadi gel odana çıkalım o nişanlın olarak seçilen lanet kızı da yollattım sen gelmeden önce için rahat olsun. Zaten bir şeye benzediği de yoktu.”

“sağ ol anane sen olmasan ne yaparım bilmiyorum.”

“ah güzel çocuğum.” Dedi ananesi kibumu daha da sarmalarken. Odasına vardıkların da kibum ayakkabılarına çıkarıp yatağa girdi. Ananesi üstünü iyice örtüp güzelce uyumasını söyledikten sonra alnını öptü ve odadan çıktı. Kibum baş ağrısına daha fazla dayanamayarak ananesinin söylediği gibi uyumaya çalıştı.

“anne kibum nasıl?” dedi kibumun annesi merakla.

“nasıl olabilir kızım paramparça. Çocuğu düzeltim derken iyice mahvedeceksin. Nefesi çalınmış gibi davranıyor hem de en sevdiği kişi tarafından. Yanlış yapıyorsun.”

“sana öyle geliyor anne şimdi üzülüyor ama ileride bana çok teşekkür edecek. Görürsün. Minho ile olamaz hadi erkek olmasını geçtim bize uygun biri bile değil minho anne.”

“niye çünkü sen sarayda doğdun!”

“anne!”

“o çocuk senin olduğu kadar benimde çocuğum eğer bu iş daha kötüye giderse kibum küçükken olduğu gibi fenalaşırsa seni fena yaparım. O çok kıymetli sarayını başına yıkarım anlıyorsun değil mi biricik kızım?”

Kızının birazcık bile endişelenmesi bekleyen endişeli anane kızından hiçbir tepki alamayınca kızının bu hale nasıl geldiğini düşünerek yavaşça kendi odasına yürüdü.

********

minho eve dönecek kadar araba kullanamayacağının farkına varınca bir kenara çekti arabayı. Aklındaki soru kafasını yiyordu sanki. Bundan sonra ne yapacaktı? Kibumsuz ne yapacaktı? Onsuz nasıl yaşayacaktı? Bu öyle klasik film repliği falan değildi. Minho altı yıldır bir an bile ayrı olmadığı adam olmadan nasıl yaşayacağını gerçekten bilmiyordu. Her sabah onun sesini duyarak uyanmaya, arkasının hep onun tarafından toplanmasına, hayran bakışlarına, uyurken hep birinin onu izlemesine, yaptığı yemekleri yemeye, o yumuşak dokunuşlarına o kadar alışmıştı ki minho bu saatten sonra ne yapacaktı bilemiyordu. Kafasını direksiyona yasladı. Sanki bir parçasını bırakmıştı kibum u bırakırken. Ağlamak ona göre bir şey değildi ama kendini daha fazla tutamayacaktı. Gözyaşı pantolonunda koyu bir leke oluşturdu sonra bir leke daha bir tane daha. bir şeylerin bir yerlerde sızladığına yemin edebilirdi ama onu bile tam hissedemiyordu. Direksiyona bir tane yumruk attı sinirini çıkarana kadar vurmaya devam etti. Telefonu çaldığında durmak zorunda kaldı. elinin kan içinde olduğunu fark edince diğer eliyle açtı telefonu.

BİR KAÇ HAFTA (jongtae)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin