Three

958 99 70
                                    

Kendime gelirken yoruldum
İşte bütün hikayem budur

İkiye On Kala -
Üzgünüm, Bu Defa Pek Hoş Değil Konu

Valizimden çıkardığım kazağı giydiğimde saçlarımı tepeden topladım. Dün bu evde kalamayacağım için Asel'e gitmiş, geceyi orada geçirmiştim. Sabah ise kahvaltı edip direkt buraya gelmiş, temizlik yapmaya koyulmuştuk. Ufak tefek şeyler dışında temizlik bitmişti - ki zaten ev çok pis de değildi.

"Bebeğim, bugünlük vallahi bu kadar temizlik yeter. Şu salon ile odamı dizeyim diyorum bu akşam. Her gece sende kalamam..."

"Aa Duymamış olayım. Gel istersen hep bende kal, hiçbir şey demem." dedi gülümseyerek.

Asel benden birkaç santim daha uzundu. Kahverengi, beline uzanan düz saçları ve kocaman kahverengi gözleri vardı. Fiziği, yüzü o kadar güzeldi ki...

Güldüm ve yanağına bir öpücük kondurdum. Sonra geri çekildim. "Şimdi şu kitaplığımı ve dolabımı halletmem lazım."

Şok içerisinde "Ne yorulmaz kızsın Buğlem." diye söylendi.

Omuz silkerek salona yöneldim. O arkamdan gelirken ben önümdeki koliyi aldım. Önce oturma odasında duran kitaplığı Asel'in de yardımıyla kurduk. Daha sonra direkt elime geçen bir kitap kolisini makasla açtım. Ben içindeki kitapları kitaplığa yerleştirirken Asel yorgunlukla kendini pencerenin önünde duran sandalyeye attı.

"Allah'ım delireceğim! Senin yorulma tuşun falan yok mu?" diyerek ofladı.

Aynı şekilde ben de ofladım. "Şu ev şu haldeyken sen ne yorgunluğundan bahsediyorsun?"

"Günler çuvala mı bindi? Yavaş yavaş hallederiz."

"Benim o kadar zamanım yok."

Gözlerini devirdi. "Gören de atlı kovalıyor sanacak."

"Uzatmaya gerek yok. Sen otur, ben diziyorum zaten."

Gözlerimi devirip koliden aldığım kitabı kitaplığa koydum. Asel sabah getirdiği ve pencerenin kenarına koyduğu içi ceviz dolu olan kabı aldı. Ayağa kalkıp yanıma geldi ve elindeki cevizi ağzıma uzattı. Gülerek ağzımı açtım ve cevizi yedim. O daha demin oturduğu sandalyeye geri otururken benim dizdiğim kitapları incelemeye başladı.

"Dün yorgunum dedin, bu sabah temizlik yaptık ve bir türlü konuşmaya vaktimiz olmadı."

Yüzümü ona çevirmeden kitapları dizmeye devam ettim. "Ne konuşacağız?"

"Şimdi ne olacak Buğlem?"

"Nasıl ne olacak?"

"Yani... buraya geldin evet ama - hem de herkesi karşına alarak - ne yapmayı planlıyorsun?"

Kolideki tüm kitapları dizdiğimde doğruldum ve ona baktım. "Egemen'in yanında olacağım. Burada, tam karşısında..." Gözlerimi onun binasına çevirdim. Birkaç saniye öyle boş boş bakıp tekrar Asel'e döndüm. "Beni istemeyebilir. Bu durumda elimden bir şey gelmez. Ama eğer isterse... Eğer isterse benim daimi yerim onun yanı."

"Ah be güzelim ya. Neler yaşadın şu çocuktan vazgeçmedin."

"Nasıl vazgeçebilirim ki?" dedim burukça gülümseyerek. "Ben ona aşığım."

Ayağa kalkıp elindeki kutuyu sandalyeye bıraktı. Bana sımsıkı sarıldığında ben de ona sarıldım. Ayrıldığında "Peki... baban?" dedi korkarak.

"O adam benim hayatımı yeterince mahvetti. Ben onu kaybetmemek için çabaladıkça o beni kaybetti. Sence onun artık bana karışma imkânı var mı?"

Az önceki halim gitmiş, onun yerini sinir bürümüştü. O bana öyle acı çektirmişti ki, tek bir kelime edemezdi artık. Daha da dibe batamazdım. Asel anlayışla başını salladı.

Demin oturduğu sandalyenin yanında duran koliyi alıp kitaplığın önüne getirdi. Kitaplığa koyduğum makası alıp açtı ve içindeki kitapları benimle beraber dizmeye başladı.

O bana yardım ettikten sonra saat de geçtiği için gitti. Yarın işleri falan vardı ve durmak istese de duramazdı. O gittikten sonra ben direkt kahve yapmış, kendimi balkona atmıştım.

İki elimle sımsıkı tuttuğum kahveyle beraber Egemen'in evini izliyordum. Işıklar açıktı fakat perdeler kapalı olduğu için ve balkona çıkmadığı için onu göremiyordum. Hem... şu an beni görmesine hazır mıydım bilmiyordum. Ne tepki verirdi? Ne olurdu? Nasıl ilerlerdi olaylar? En iyisi şu an görmemesiydi.

Kafam allak bullaktı. Bir sürü düşünceyle doluydu. Düşündükçe çıkmaz olduğunu bildiğim sokağa bir adım daha atıyor gibiydim. Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Kulaklarımda çınlayan sesi, tüm bedenimin istemsizce kasılmasına neden oluyordu. Gözlerimi kapatsam yüzünü göreceğimi hissediyordum. Ama gerçek olmasa bile gözlerini görmeye gücüm yoktu. O gözlerin belki de gecelerce ağlama sebebiydim. Belki de nefret ettiğiydim.

Belki de artık nefret bile etmiyordu benden.

Gözlerimi hilal şeklindeki aya çevirdim ve dolu olan gözlerimi elimin tersiyle sildim.

Ben onun ruhuna muhtaçtım.

Ama en çok onun ruhunu çalmıştılar benden.

Ağladığımı ancak soğuk havayı yanağımda hissettiğimde anlamıştım fakat akan gözyaşlarımı silme gereği duymadım. Bir süre sonra Egemen'in ışıkları kapandı. Nedensizce uyumadığını düşünüyordum. Acaba aklına geliyor muydum? Ya da ne bileyim... Ona beni hatırlatan bir olay falan var mıydı?

Benden sonra hayatına başka birini almış mıydı?

Bu düşünce daha da kahrolmama sebep oldu. Başka birini sevmiş olabilir miydi? Ruhunu tamamlayacak bir ruh bulmuş muydu?

Sevgilim... benim yerime başkasını koydun mu?

Oflayarak avuç içlerimi gözlerime bastırdım. Ben ne saçmalıyordum ki? Tabii ki olabilirdi. Başkasını sevebilirdi. Hatta aşık bile olabilirdi. Ben evlendiysem, o da rahatlıkla birini hayatına alabilirdi.

Evlenmiştim ama bu kendi irademle yapmamıştım. O beni aldattı zannedince gözümü inat bürümüş gibiydi. Yaptığını kabullenememiştim. O zamanki ruh halim her şeyi basite almıştı. Dediğim gibi, düşünme yetimi kaybetmiştim bir nevi.

Ben, kelimenin tam anlamıyla delirmiştim.

Düşündükçe sanki ruhumu bir kafese almışlardı. Kafes her gün biraz daha küçülüyor gibiydi.

Ellerimi gözlerimden çekip bozulmuş olan saçımdan tokamı alıp yeni bir topuz yaptım. Kahvemi tekrar iki elimin arasına alıp içtim. Etrafa bakındığımda neredeyse herkesin ışıklarının kapalı olduğunu fark ettim. Arkamı sert, soğuk duvara yasladım ve gözlerimi kapattım. Vücudum soğuğun etkisiyle önce biraz ürperdi fakat kısa bir süre sonra alıştı. Kendimi tutmayı bıraktım ve ağlamaya başladım.

Sessizce ağlamaya çalışsam da çıkan hıçkırıklara engel olamıyordum. Gece soğuğu vücudumun titremesine sebep oluyordu. Ağırlığı kalbime fazla gelen hislerim, kendini ağlayarak dışarı atmaya çabalıyordu ama nafile. Ne yaparsam yapayım kalbimdeki acı hafiflemiyordu.

Son DansWhere stories live. Discover now