Ten

745 74 55
                                    

Heyecanlandırmaz beni hiçbir şey
Hayalin kadar

Sedef Sebüktekin - Hayalin Kadar

4 Kasım 2016

Üstümdeki mor elbiseyi ellerimle düzeltirken aynadan kendime baktım. Birden duyduğum ıslık sesi irkilmeme sebep olurken arkama döndüm. Can, ellerini kot pantolonunun cebine sokmuş, gülerek bana bakıyordu.

"Ne bakıyorsun öyle?"

"Hanımefendi beni kendinize hayran bırakıyorsunuz."

Tek kaşını kaldırıp bana çapkınca baktığında gülümsedim. "Beyefendi beni etkiliyorsunuz."

"Eh, biliyorum, etkilenilmeyecek gibi değilim."

Egoistliğine karşı parmaklarımın iç kısmıyla kafasına vurdum. "Hadi be oradan, egoist."

"Ne vuruyorsun ya? Kafam acıdı." dedi yüzünü sahte bir şekilde buruştururken. "Seni alan adam yandı. Dur bir dakika, yoksa seni alan Egemen mi demeliyim?"

Yüzüm utançla kızarırken, "Sen karışma her şeye bakayım." dedim.

"Alt tarafı aramızda 3 yaş var. Bu sayıyla sana abla bile demiyorum. Hâlâ büyüğümmüş gibi davranıyorsun ya."

Aynaya döndüm ve ellerimi belime koydum. Gözlerimi aynadan onunla buluşturdum. "Sen de diyorsun 3 yaş var diye. Benden küçüksün."

"Yeter be!" dedi ve bana yüzünü buruşturarak baktı. Daha sonra odadan çıktığında saçımı düzelttim ve ben de odadan çıktım. Salona geçtim ve tekli koltuğa oturdum. Duvardaki saate baktığımda Egemen'in gelmesine az kaldığını gördüm. Gülümsediğimi babamın bana "Niye gülümsüyorsun bakayım?" dediğinde anladım.

"Heyecan yaptım."

Gülümsedi. Zil çaldığında ayaklandım. Beklediğimden erken gelmişti. Hızlıca salondan çıkıp kapıyı açtım. Karşımda gülerek bana bakan Egemen'i gördüğümde kocaman gülümsedim. Üstüne şık ama rahat bir şeyler giymişti. Takım elbise giyecek birisi değildi ve buna gerek de yoktu zaten. Elinde adının gerbeda olduğunu bildiğim çiçeklerden vardı, rengarenklerdi ve çok hoş duruyorlardı. Bu çiçekler annemin en sevdiği çiçeklerdi. Hızlıca bana sarıldı, karşılık verdim. Annem ve babam geldiğinde anneme yaptırdığı çiçek buketini verdi ve elini öptü. Aynı şekilde babamın da elini öptüğünde ikisinin de ağzından birer hoş geldin döküldü.

Bu faslı atlatıp da oturma odasına geçeceğimiz sırada Egemen'i durdurdum. Kıpkırmızı elini avucumun içine alıp okşadım. Buz gibiydiler. "Ellerin neden bu kadar soğuk?"

Avucumun içindeki eliyle elimi okşadı o da. "Heyecanımdan geç kalırım korkusuyla evden erken çıktım. Ama sanırım çok erken olmuş çünkü yaklaşık bir buçuk saattir aşağıdaki parkta zamanın gelmesini bekliyorum."

Afallamış şekilde ona bakarken gülümsedi ve yanağımı öpüp geri çekildi. O arkasını dönmüş salona doğru ilerlerken ben hâlâ olduğum yerde duruyordum. Kalbi bu denli güzel bir adamı ben nasıl hak etmiştim?

Yüzümdeki gülümsemeyi silme gereği duymadan ben de yanlarına gittim ve oturdum.

"Ee Egemen, hayat nasıl gidiyor?"

"Güzel efendim, işte okul, iş falan."

"Buğlem de bahsetmişti böyle bir şeylerden. Çalışıyor musun?"

"Evet, aileme yardımcı olabilmek için okul çıkışları part-time çalışıyorum, şu köşe başındaki kafede."

"Sorumluluk sahibi ve iyi bir delikanlıya benziyorsun Egemen."

Egemen gülümseyerek babama baktı. Babam da ona gülümsedi. Bu sahne o kadar hoşuma gitmişti ki.

"Böyle düşünmeniz beni mutlu eder efendim."

Egemen'in gözleri beni bulup gülümsediğinde ben de ona sıcacık gülümsedim.

"Oo benim adamım gelmiş,"

Kapının önünde dikilen Can'a döndüm. Bana bakmak yerine Egemen'in yanına oturdu. "Ne haber Egemen ağabey? "

Bana abla deme, git ona ağabey de. Ne güzel kardeş. Kısık gözlerimle sinsice ona baktım. Bana aldırmadı. Egemen bir yandan Can ile bir yandan babam ile konuşurken ben annemin yanına, mutfağa gittim ve çorba doldurduğu kaseleri salondaki masaya götürdüm. Diğer şeyleri zaten Egemen gelmeden dizdiğimiz için masa şu an hazırdı.

"Masa hazır," dedim son kaseyi koyarken. Babam önde, ayaklanıp masaya oturdular. En son hepimiz masaya oturduğumuzda yemeye başladık. Annem Egemen'e "Eee Egemenciğim, annenler nasıl? Neler yapıyorlar?" diye sordu.

Egemen kaşığını kaseye bırakıp peçeteyle ağzını sildi. "Annem iyi. Çalışmıyor. Babamın ayağı sakat, ufak bir kaza geçirdi." dediği sırada annem "Geçmiş olsun. Ne kazası oldu?" diye atladı. Egemen, "Teşekkür ederim. Ayağını araba ezdi. Bu sebepten şu sıra evi ben geçindiriyorum." dedi.

Babam ve Can da "Geçmiş olsun," dediğinde Egemen teşekkür etti. Bu durumu ben zaten öncesinden bildiğimden ona hep destek oluyordum.

Yemeklerimizi yeyip sohbet için koltuğa geçtiğimizde kahve yapmak için mutfağa girdim. Kulaklarım onlarda kahveleri hazırladım ve salona geçtim. Egemen'e kahvesini verirken Can "Darısı kızı istemeye." dedi. Bu dediği beni utandırmıştı. Babamın yanında bu lafları etmeyi ne zaman öğrenmişti bu çocuk?

Egemen'in yüzünde ufak bir sırıtış belirirken babam "Can, biraz hızlı gitmiyor musun?" diyerek ona sert bir bakış attı. Can sessiz kaldı. Ben kahveleri dağıtmayı bitirince babam ve annem Egemen'i daha iyi tanımak için sorular sormaya başladılar.

Kahveleri bitirdiğimizde o salonda belki bir, belki iki saat daha sohbet etmişizdir. Saat yavaştan gecikiyordu. Egemen gitmek için ayaklandığında hepimiz onu kapıya kadar geçirdik. Annem Egemen'i fazlasıyla sevmiş gibiydi. Ona sanki annesiymiş gibi sarıldı. Egemen de gerçekten mutlu gözüküyordu. Babam ve Can'la da vedalaştılar. Babam içeri geçerken bize bir bakış attı ve "Bu kısım çok uzun sürmesin." dedi.

Bakışlarımla onu onaylandıktan sonra Egemen'e döndüm. Çapkınca sırıtıyordu. Saçlarını karıştırdım. Kaşlarını çattı. "Bu saçlarımla ne alıp veremediğin var senin?"

"Fazla bile durdum. O mükemmel saçların annemlerin yanında fazlasıyla düzgündüler zaten. Bırak da karıştırayım."

"Mükemmel saçlarım, ha?"

Omuz silktim. "Evet, fazlasıyla güzeller. Yumuşacıklar."

Birden beni kollarıyla sardı ve çenesini başıma dayadı. "Ben seni çok seviyorum ya."

Gözlerimi kapatıp gülümsedim. "Ben de seni çok seviyorum."

Saçlarıma ve alnıma birer öpücük bırakıp geri çekildi. "Ben gideyim artık. Babanın, bu kısım uzamasın, derken ki bakışı korkuttu." dedi ve dış kapıyı açtı. Bu hâli güldürmüştü. O çıkarken ben de onu izledim. El sallayıp gülümseyince ben de karşılık verdim. Bahçe kapısına gidene kadar birkaç defa daha dönünce sesli kahkaha atma istediğimi bastırdım. O kadar tatlı gözükmüştü ki gözüme. Bahçe kapısından çıktığında bir süre daha öyle durdum. Babam, "Ne yapıyorsunuz orada?" diye bağırınca irkilerek kapıyı kapattım. Salona doğru telaşla "O, şey, gitti!" diye bağırdım.

Son DansWhere stories live. Discover now