Twelwe

433 54 31
                                    

Rüzgar gülü rüzgar gülü
Hiç ölümü düşündün mü?

Teoman - Rüzgar Gülü

24 Kasım 2016

Giydiğim siyah hırkanın kol kısmını ileri çektim, ellerimi ısıttım. Tahtaya yazılan coğrafya sorusuna diktim gözlerimi. Konunun son kısımlarını kaçırdığım için benim bu soruyu yapma ihtimalim yoktu. Arkamdan gelen tıkırtıyı duyduğumda dönüp bakma ihtiyacı duymadım. Zeynep sıradan çıktı ve tahtaya doğru yöneldi. Benim aksime dersi dinlemişti.

Sıraya geri dönerken o birkaç saniyede beni incelese de bakışlarına karşılık vermeden önümdeki defteri inceliyordum. Kimseyle yakınlaşmıyordum, yakın olduğum insanlardan uzaklaşıyordum ve bunu engelleyemiyordum. Çaresizdim. Teneffüs zili çaldığında boş bakışlarla sınıftan çıkan öğrencileri izledim.

"Buğlem, güzelim beni de üzüyorsun. Neyin var, anlatsana."

Egemen'e döndüm ve omuz silktim."Yok bir şey, sabah yorgunluğu."

İnanmamıştı çünkü her bu soruyu soruşunda saçma sapan şeyler söylüyordum. Ne diyebilirdim ki? 'Ailem parası olan bir çocuk bulmuş, evlenmem için baskı yapıyorlar.' mı?

Ofladım. Ne içimden bir şey yapmak geliyordu ne de mutlu gözükmek. Şu an dışarıdan bakan birisinin bir derdim olduğunu anlaması mümkündü. Ben acılarına rağmen kahkaha atabilen o kadınlardan değildim. Neyim varsa, ne hissediyorsam yüzümde kendini gösteriyordu.

Birden sıcak bir göğüse yaslanmamla başımı kaldırdım. Egemen beni sıkıca sarıyordu. Bir an ağlayasım geldi, onun koynunda ağlamak istedim. Kendimi tuttum ve boğazımı temizledim. Egemen "Bak ne oldu bilmiyorum, en ufak bir fikrim dahi yok. Kaç zamandır bu hâldesin ama hâlâ anlatmıyorsun. Ne olursa olsun burada olduğumu biliyorsun değil mi? Güzel sevgilim benim." derken bir yandan da saçlarımı okşuyordu.

"Biliyorum." diye mırıldandım. "Seni seviyorum."

Burnundan nefes vererek güldü. "Ben de seni. Kendimden çok."

Sırada dikleştiğimde Yusuf önümüze oturdu. Bana endişeyle baktı ve "Daha iyi misin?" diye sordu.

"İyiyim." dedim ve buruk bir gülümseme kondurdum dudaklarıma. Burnumu iki parmağının arasına alıp sıktığında gerçekten güldüm. O da güldü. Egemen'e bir bilgisayar oyunu hakkında bir şeyler anlatmaya başladı. Sıradan çıkıp kapıya doğru yöneldiğimde Egemen "Nereye?" diye sordu.

Arkama - yani ona doğru - döndüm ve "Lavaboya," diye yanıtladım. Başını onaylarcasına salladığında sınıftan çıktım ve lavaboya yöneldim. Bu sırada cebimdeki telefonumun titrediğini hissettim ama herhangi bir öğretmen görebilir diye çıkarmadım. Lavaboya girdiğimde yaptığım ilk iş telefonumdaki bildirime bakmak oldu.

Gönderen: Babam

Bu akşam Barışlar bize gelecek. Tanışırsınız. Haberin olsun.

Telefonu bir an elimden düşüyordum ki kendime geldim. Taşıyamadığımı hissediyordum, tüm bunları içimde taşıyamadığımı. Olduğum yere çökmek, saatlerce ağlamak istiyordum. O kafasında her şeyi öyle planlamıştı ki benim fikrimi umursamıyordu.

Yine de reşit olmama az kalmışken beni zorlayamazdı.

Evlenmeyecektim.

Ama beni inatla zorlaması zoruma gidiyordu. Ben onun kızıydım. Sırf para var diye beni mutsuz etmeye çabalıyordu ve bunu görmezden gidiyordu.

Bir baba öz kızına nasıl bunu yapabilirdi ki?

Bir baba nasıl bu kadar acımasız olabilirdi?

Öğretmenler zili çaldığında lavabo boşaldı. Öğrenci zili ne zaman çalışmıştı bilmiyorum ama açıkçası umurumda da değildi. Şu an derse giremezdim.

Telefonumu arka cebime koydum. Duvara yaslanıp dizlerimin üstüne çöktüm. Yere oturmasam da şu an böyle rahattım. Zorla tuttuğum gözyaşlarım gözlerinden firar ederken dudaklarımı hıçkırmamak için elimle kapattım. Zoruma gidiyordu. Bir babanın öz kızına bunları yapması zoruma gidiyordu!

Herkesten saklamak, bu gerçekle sevdiğinin gözüne bakmak o kadar zordu ki. Kim bilir Egemen öğrense ne hissederdi... Yıkılır mıydı benim kadar? 

Ağzımdan ufak bir hıçkırık kaçtığında engelleyemeyeceğimi anladım. Sonra büyüdü ve ağzımdan iki hıçkırık daha kaçtı. Ağzımı kapattım elimle. Gözlerimden akan yaşlar görüşümü bulanıklaştırıyor, görmek için gözlerimi kısmam gerekiyordu. Sinirle beraber tırnaklarımla yüzümü çizdim. Çığlık atmak istiyordum. Bağırmak istiyordum! Neden yapamıyordum peki?

Ben mahvoluyordum.

Mahvoluyordum ve kimse görmüyordu. 

Ayağa kalktım. Telefonumu cebime attım. Musluğa yaklaştım ve suyu açıp yüzümü yıkadım. Soğuk su vücudumun rahatlamasını sağlıyordu ama ruhum bundan etkilenmiyordu. Ruhum hâlâ cayır cayır yanıyordu.

Yüzümü yıkadıktan sonra ıslak ellerimi saçlarımın arasına soktum ve ellerimdeki saç tutamını sıktım. "Ne yapacağım? Ne yapacağım? Ne yapacağım?"

Gözlerimi sıkıca yumdum. Alt dudağımı dişledim, kanatmıştım. Saç köklerim acıyordu. Yüzüm kıpkırmızıydı ve acıyordu. Ne kadar öyle durdum bilmiyorum. En son gözlerimi açtığımda bayılacak gibi hissediyordum.

Baş dönmesiyle beraber ayakta durmakta zorlanıyordum. Birkaç kere daha su vurdum yüzüme. Ayılmaya çabaladım. Yapamadım... Daha iyi hissetmeye çabaladım, bu boşaydı.

Sınıfa gitmem gerekecekti eninde sonunda. Egemen'i görmem gerekecekti. Bu nasıl olacaktı bilmiyordum ama olmak zorundaydı. Egemen'in karşısına çıkmak istemedim. 

İçimdeki harabeyi görsün istemedim.

Çünkü görürse, yıkılırdı.

Yaklaşık 20 dakika sonra oradan çıktım. Kantine indim. Hırkamın cebinde bozukluklar vardı. Bir su aldım ve içtim. Daha iyi olmak için çabalıyor, beceremiyordum.

Orada oturdum ve kimse yokken sessizliği dinledim. Gözlerimi kapattım. Teneffüs zili çaldığında etrafta sesler bir uğultu gibi geldi kulağıma. Oturduğum yerden kalkmadım. Sınıfa çıkmak istemiyordum. Sonra kantinin girişinde gördüm Egemen'i. Endişeli bir yüz ifadesiyle bana doğru geliyordu.

Başım göğsüne yaslandığında "Allah'ım!" diyerek derin bir nefes alıp verdi. Bana sarıldı.

"Bir şey olmadı Egemen. Sadece bir ders yoktum." diye mırıldandım sakince.

Bana sarılmaya devam ederken "Günlerdir bozuk bir moralle, bana anlatmadığın problemlerle, birden yok oldun. İnsan korkuyor..." diye fısıldadı.

Elimi kalbine yerleştirdim. Çok hızlı atıyordu. Gözlerimi kapattım ve burukça gülümsedim. "Seni çok sevdiğimi bil, olur mu? Ne değişirse değişsin, bu asla değişmeyecek."

"Buğlem... Biliyorum ve ben de seni çok seviyorum güzelim. Sen de hep hatırla, olur mu?"

Son DansWhere stories live. Discover now