5

1.4K 162 98
                                    

Kahvaltı sofrasındayız, akşamdan kalma yemekleri yiyoruz.

Jongin sabahleyin ondan önce kalkıp yatağı terk ettiğim için olduğunu tahmin ettiğim tuhaf bir nedenden dolayı bana bozuk. "Uyandığımda yanımda ol." demişti gece ama bildiğiniz gibi sarhoştu, hatırlamayacağını düşündüğümden rahattım doğrusu. Ya da bilemiyorum, belki şu son birkaç gündür sürdürdüğü sessiz küskünlüğün bir devamı bu?

Miniş'im hayalet görmüş gibi bembeyaz, beşinci boyuta açılan geçiş kapısından içeri bakar gibi bakıyor boşluğa ve kaşığını kasenin içine daldırmış, pişirdiğim ertesi gün çorbasını devamlı olarak karıştırıyor. Büyük ihtimalle bu yaptığının farkında değil. Doğal olarak gece neler yaşadığını, Jongdae ile aralarında tam olarak ne geçtiğini, bütün gece hani Jongdae'ye maruz kaldığını merak ediyorum korka korka.

Pornocu krala mı? Hasta aşığa mı? Kara şövalyeye mi? Yoksa - olasılıkların en küçüğü - masumiyet müzesine mi?

Jongdae ise - bakın bu bir dramdır - hiçbir şey yaşanmamış gibi, dün gece kör kütük sarhoş olup ortalığı karıştırmamış gibi, kankime dünyanın en büyük travmasını yaşatmamış, güven sorunlarına yol açmamış gibi neşeyle yemeğini yiyor. Şimdilik ona hiçbir şey söylememekte fayda var. Yediği üç lokmanın da boğazında kalmasını istemem zira. Hem zaten yaşananları öğrendiğinde hayatının en büyük sillesini yiyecek.

Abim cephesinde ise işler sandığımdan daha karışık, ciddi ciddi sandıktan bahsediyorum bu arada, içine eski oyuncaklarımı koyduğum ceviz ağacından yapılma sandığım. Zamanında bulduğum her şeyi içine fıydırdığım ve bir şey almak istediğimde elimi daldırıp nesneleri çorba karıştırır gibi karıştırdığım için arapsaçına dönmüş halde zavallım. Aynı abimin şu anki suratı. Ne ararsan var; öfke, hırs pişmanlık, hüzün, intikam, ihtiras, aşk, acı, çile, bütün duygular. En çoğu da kendine. Öyle sanıyorum. Çünkü onu tanıyorum.

Hasar analizi yapmak maksadıyla Baekhyun'a dönüyorum, bir de ne göreyim, gözleri kıpkırmızı. Ve şiş. Belli, ağlamaktan şişmiş. Çubuğuyla kavradığı pilavı ağzına doldururken sorun yokmuş ayakları yapsa da aşkından vazgeçmeye karar verdiği günün gecesinde abimle aralarında bir fırtına koptuğunu biliyor, bütünüyle dağıldığını görüyordum. Parlak gözlerindeki o ışık yok artık, gerçek bir vazgeçmişliğin sönmüş kabuklarından arta kalanlar dökülüyor bakışlarından. Hepsi bu.

Bana gelince ben bütün bu karmaşa ile sabahın köründe uğraşmak için fazla huysuz ve yorgunum. Kimseye bir şey sormuyor, muhabbet açmaya çalışmıyor, hatta bundan hususi kaçınıyorum. Sofraya hakim gerginliğin voltajı öyle yüksek ki, yanlış bir hamlem bizi yakabilir, evi havaya uçurabilir. Önceliğim her bir ikilinin arasında neler yaşadığını sorup ilk ağızdan öğrenmek. Hal çaresi daha sonra düşünülecek.

"Biraz daha çorba alabilir miyim Soo?"

"Tabi vereyim kanka."

Jongdae'ye çorba doldurmak için ayağa kalkarken, Minseok'un nihayet zondan çıktığını ve hatta neredeyse yerinden sıçradığını fark ediyorum. Vah vah, hiçbir depremin deviremediği demir kale Miniş'im içine düştüğü şok girdabından doğrulamıyor bir türlü.

"Başka isteyen var mı?"

Soruyorum ve kafalar sallanıyor. Anlaşıldı, kimse istemiyor.

"Eh, keyfiniz bilir. Bütün gün zombi gibi dolaşın ortalıkta."

"Kyungsoo işin yoksa akşam benimle gelir misin? Alışverişe çıkalım, alacaklarım var."

"Bir kase daha çorba içersen neden olmasın?"

Abimin Kankası; Benim Baş Düşmanım 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin