12

990 124 116
                                    

Son çeyreğin en ihtişamlı abur cubur sofrasından bir dilim meyveli pasta alıp önüme çektim. Tabağım çerez ve kurabiye doluydu. Cips koyduğumuz kaseleri de kendime en yakın yere konumlandırmıştım. Fakat aklım fikrim hâlâ yiyemediklerimde olduğundan keyfim tam olarak yerinde sayılmazdı ve aç gözlerimi bir türlü doyuramıyordum. Masadakilerin birinden yesem diğerinin hatırı kalıyordu. Bir ara, artık nasıl abandıysam, nefes nefese kaldığımı fark eden abim "Kyungsoo yavaş ol abicim, önünden kaçıran yok ya. Soluk boruna kaçırıp boğulacaksın." diye beni uyardı. Yerinde bir müdahale olmuştu doğrusu, aksi taktirde arpadan ölen atlar kervanına katılacaktım.

Eh, utanmıştım da tabi ama yalvanımı yere verecek değildim. Aristokrat edasıyla yerimde doğrulduktan sonra bir peçete alarak onunla yavaş yavaş ağzımı silerken dikkat dağıtmaya çalıştım. Jongin iti hemen yanımda oturuyordu ve az önce beni kendi evimde kendi odamda yalayıp yutmamış gibi sakin görünüyordu. Kendimi yemeğe vermemin bir nedeni de o şerefsizin bipolar manik depresif pasif agresif halleriydi zira boş durursam ona sarıp bu kadar insanın içinde sinir krizleri geçirme ihtimalim hayli yüksekti. Fakat görünen o ki Jongin, zaten onu öldürmemek için çabalamıyormuşum ve bütün bunları onun yüzünden yapmıyormuşum gibi, yavşak gülüşü ve beyinsiz beyinsiz konuşması ile beni daha çok delirtti.

"Aşkım seni her halinle seviyorum elbette ama yatakta ezilmek istemem doğrusu."

Bedenim ve kilom benim kırmızı çizgimdi ve o da bunu pekala biliyordu. Yine de oradan saldırmaktan geri durmayarak nasıl bir pislik olduğunu her defasında yeniden kanıtlıyordu. Ayrıca pislik herif kimsenin duymayacağı şekilde kulağıma fısıldayarak olası destek kuvvetlerini de bertaraf ediyordu. Aynı şekilde kulağına sokulup fısıldadım. "Eğer seninle yatacak olsaydım endişe etmeye hakkın olabilirdi belki. Ama ne yazık ki dünyadaki son erkek bile olsan, beni bütün gücünle bile zorlasan seninle yatmam Jongin."

Jongin'in ifadesi gerildi, boynundaki kalın damar şişip kabardı. Dişlerini sıkışından bana söyleyecek bir şeyleri olduğunu anlayabiliyordum. Belli ki bu onunla yatmama işi Jongin'in zayıf noktasıydı. Pekala o da daima beni zayıf noktamdan vurduğuna göre yeterince adil olmalıydı.

Jongdae kankim gülegen ağzını bir avuç cipsle doldurup "Gençler!" dedi şapur şupur. Minseok bir an irkilip hızla kendine geldi ama gözümden kaçmadı tabi. Ayrıca ortamların şakıyan bülbülü Jongdae'm, saçtığı parlak neşeye rağmen üzgündü. Diğerlerini sahte neşesi ile kandırabilirdi belki ama beni asla. Tavrındaki başkalık, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu söylüyordu zira. Onca derdimin arasında masada dönen hiçbir mimik ve kıpırtıyı kaçırmıyor oluşumsa ekşın seven bünyemin nasıl da gelişik olduğunun kanıtıydı. Her neyse.

"Size bir şey açıklamak istiyorum." diye devam etti kara şövalye. Hepimiz pür dikkat olup Jongdae'ye odaklandık. Daha önce böyle ciddi girişler yaptığı olmamıştı hiç. Haliyle bizde bir şok etkisi yarattı ve nasıl bir bomba gelecek merakı ile kulak kesildik.

"Dinliyoruz kanka." dedim. Diğerleri baş sallayıp hımladı.

"Bölümümü değiştiriyorum."

"Ne?"

Çatalımı düşürmüştüm şoktan. Bir Jongdae'ye bir diğerlerine bakıyordum. Trene bakar gibi baktıktan sonra Jongdae'ye, şimşekler çakıverdi. Bir süredir ortalıkta görünmeyişi, gizemli kayboluşları ve babası ile telefon konuşmaları... Bütün iştahım kaçmıştı, inanılmaz mutsuz hissediyordum kendimi.

"Bölümü değiştiriyorum kanka." tekrar etti ama duymadığım için sormamıştım ki. Buna imkân ve ihtimal vermiyordum. Jongdae'nin en büyük hayaliydi öğretmen olmak. Bunun için yaratılmış denir ya, öyle biriydi o. Bazen hayallerimizden konuşurduk, o zamanlar yüzünde bitmeyen bir tebessümle anlatırdı öğrencileri ile yapacağı etkinlikleri. Çocukları onun kadar çok seven birini görmemiştim hiç.

Abimin Kankası; Benim Baş Düşmanım 2Where stories live. Discover now