yirmi dört

1.8K 162 53
                                    

Oraya geldik sonunda, sizi özledim. Yorum yapmayı unutmayın, sizi seviyorum. :)

Jeongguk terleyen ellerini pantolonuna sildi. Aynanın karşısında kendine son bir kez baktı. Her zamanki gibi giyinmişti aslında. Altında siyah kotu, üstünde düz siyah tişörtü ve siyah spor ayakkabılarıyla her zamanki Jeongguk'tu. Saçlarını son kez düzeltti ve derin bir nefes aldı. 

Dün aldığı mesaj onu heyecanlandırmıştı. Aslında kırgındı ve bu kırgınlık gitmesine engel olabilecek seviyedeydi fakat kalbinin kırık parçalarını hiçe sayarak gitmeyi kabul etti. Sebebi Roseanne'de özel bir şeyler olmasıydı. Ne yapsa da karşı gelemeyeceği, kabullenmesi güç olan şeyler... Ne hissettiğini bilmiyordu tam olarak Jeongguk ama hissettiği her ne ise ona her şeyi yaptırabilirdi, kendini hiçe saymak zorunda kalsa bile.

Telefonunu cebine koydu ve Roseanne'in buluşmak istediği yere gitmek üzere arabasına bindi. Roseanne'in seçtiği yer özel bir yerdi. Jeongguk oraya en son geçen seneki kız arkadaşıyla buluşmak için gitmişti ve sonrasında bir daha asla adımını atmamıştı. Şimdiyse gitmek zor geliyordu.

Jeongguk yol boyunca Roseanne'in nasıl biri olabileceğini düşündü. Acaba saçları uzun muydu? Hangi renkti? Nasıl kokuyorlardı? Veya yüzü Jeongguk'un hayal ettiği gibi güzel miydi yoksa Roseanne'in anlattığı kadar çirkin mi? Çirkin olduğuna inanmıyordu Jeongguk. Çünkü biliyordu; Roseanne her zaman kendisini yetersiz görüyordu. Bu her konuda böyleydi.

Jeongguk uygun bir yere arabasını park ettikten sonra küçük adımlarla arabadan indi ve nehrin kenarındaki banklardan birine oturmak üzere önce çimenlerin üzerinden yürüdü. Olduğu yerde durdu ve etrafına bakındı. Nehrin kenarı bugün oldukça kalabalıktı, buradan kimin Roseanne olduğunu seçebilmek mümkün değildi. Kimileri çimenlerin üzerinde oturmuş nehri seyrediyor ya da telefonuyla uğraşıyor, kimileri ise banklarda aynı şeyleri yapıyordu.

Sen bana gelmeden ben seni asla bulamayacağım, diye geçirdi içinden Jeongguk. Olduğu yerde dururken etrafına bakmayı sürdürdü. Etrafta tek başına oturan tek bir kişi vardı. Roseanne'in o olduğunu düşündü ve adımlarını hızlandırmadan önce mesaj attı.

Roseanne

Ben istediğin yere geldim. Umarım buradasındır.

Büyük bir hevesle telefonu cebine soktu ve gördüğü kızın yanına ilerledi. Kızın arkası dönüktü, saçları sarı ve uzundu. Zayıftı. Jeongguk dudaklarını birbirine bastırdı ve derin bir nefes aldı. Cesaretini toplayarak elini kızın omzuna değdirdi. Genç kız omzunda hissettiği elle irkildi ve gözyaşlarını silmeye çalıştı. Gözlerini sıkıca kapattı arkasını dönmeden önce. Daha sonra gözlerini açtı ve omzuna değen elin sahibini görmek üzere başını çevirdi.

Jeongguk gördüğü yüz ile afalladı. Kaşlarını çatarak gözleri kızarık olan kıza baktı. Çok ağladığı belliydi, aynı zamanda yanakları da kızarıktı. Jeongguk kafasını iki yana salladı.

"Chae... Chaeyoung?"

Genç kızın cevap vermesini beklemeden telaşla yanına oturdu Jeongguk. Kaşlarını kaldırdı ve tedirgin bakışlarla kızın yüzünü inceledi.

"Ne oldu sana böyle? Neden... Neden ağlıyorsun? Biri bir şey mi yaptı?"

Chaeyoung dudaklarını birbirine bastırdı ve gözyaşlarını engelleyemedi. Hiçbir şey diyemedi. Neden ağladığını anlatamadı. Jeongguk karşısındaki ağlayan kız için ne yapacağını bilemedi ve sadece sarıldı. Sarılmanın mutluluk verdiğini okumuştu daha önce bir kitapta. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden öylece kaldı bir süre.

Genç kız kendisine sarılan kolların verdiği şaşkınlık ve güvenle ağlamasına hıçkırıklarıyla devam etti. Çok kötü hissediyordu ve kötü his suçluluktan ibaretti. Kendini öyle suçlu hissediyordu ki ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordu.

Ağlaması durulunca kafasını kaldırdı. Jeongguk kızın gözyaşları silmek için baş parmağını kızın yanağında gezdirdi.

"Şimdi biraz daha iyi misin?"

Chaeyoung kafa salladı.

"Ne oldu? Konuşmak ister misin?" diye sordu Jeongguk. Anlatmasını istiyordu çünkü kızın onun güvenilir biri olduğunu bilmesini de istiyordu bir yandan.

"Şimdi anlatırsam daha kötü hissedeceğim. Başka zaman bu konu hakkında konuşsak olur mu? Fakat kısaca bahsetmemi istersen sanırım birini darmadağın ettim, istemeden."

Jeongguk burukça gülümsedi.

"Eğer o kişi bu halde olduğunu bilseydi inan ki sana kendinden daha çok üzülürdü."

"Öyle mi dersin?" dedi Chaeyoung soran gözlerle.

Jeongguk kafa salladı.

"Evet öyle. Sen en azından suçlu hissediyorsun, bazıları umursamıyordur bile."

"Bazıları?"

"Boş ver, uzun hikaye. Başka zaman anlatırım, şu an önemli olan sensin." dedi Jeongguk ve devam etti. "Sarılmanın mutlu ettiğini okumuştum bir yerlerde. Sarılmak ister misin?"

Kollarını iki yana açtı ve kıza baktı. Genç kız gülümseyerek kendisini kucaklamayı bekleyen kollara bıraktı kendini ve çocuğun belini ince kollarıyla sardı. 

Jeongguk cebindeki telefonuna uzanmak için Chaeyoung'tan izin istedi. Bir eli hala kızı sararken diğer eliyle telefonunu aldı ve son kez olmak üzere aynı kişiye mesaj attı.

Roseanne

Ben de gelmeyeceğini düşünmüştüm. Bu kadar korkak olduğunu bilmiyordum Roseanne. Fakat sayende fark ettiğim bir şey oldu. Bunca zamandır yanlış kişi varmış aklımda, doğruyu bulmama yardım ettin bugün. Ben senin yaptığını yapmayacağım. Hissettiklerim için savaşacağım çünkü ben korkak değilim. Saklanmak korkakların  yaptığı bir şeydir ve ben daha fazla saklanmayacağım.




lost way | rosékookWhere stories live. Discover now