otuz yedi

1.1K 83 15
                                    

Daha önce kıskançlık yapmayacağıma dair kendime defalarca kez söz vermiştim. Bu Jeongguk'la Roseanne olarak konuşurken de böyleydi, ona defalarca kez flörtleştiği kızlarla alakalı onlarca şey söylemiştim ama her defasında daha fazla şey söyleyecekken kendimi tutmuştum. 

Ama iş, ilişkiye sıra geldiğinde çok farklı oluyordu.

Jeongguk şu an iki masa ötemde, çocukluk aşkı -şu an uzun süredir görüşmediği en yakın arkadaşı kategorisinde olan- ile oturmuş gülüşüyordu. Benim burada olduğumdan haberdardı. Ona bir şey demeyecektim çünkü uzun süredir görüşmediğiniz arkadaşlarınızla görüşmek ve önceden güldüğünüz şeyleri aklınıza getirerek gülmek normal bir olaydır. Bunu normal karşılıyordum. Ama yalnızca adını bildiğim çocukluk arkadaşı, Nara, Jeongguk'a farklı bakıyordu. Bunu anlamak çok da zor değildi, Jeongguk'a aylarca bu şekilde bakmıştım çünkü ve o hiçbir zaman farkında değildi, Chaeyoung'la tanıştığında bile.

Jeongguk böyle şeylere pek dikkat etmeyen biriydi, eğer hayatında biri varsa ve o kişiye gerçekten aşık olduğunu düşünüyorsa. İçinde hiçbir art niyet barındırmadan buluştuğu çocukluk aşkı Nara, hala onun için bir şeyler hissediyordu. Bunu anlamak zor değildi.

İkinci kahvemi yudumlayıp onları izlemeye devam ederken bir yandan da en yakın arkadaşımla uzun zamandır planladığımız ufak çaplı parti hakkında mesajlaşıyordum. Bu sene üniversitede son yılımızdı bu nedenle güzel hatırlayacağımız ve hatırlanacağımız bir eğlence planlama ihtiyacı duymuştuk. Lalisa, en yakın arkadaşım, Taylandlı bir değişim öğrencisiydi ve üniversite için Güney Kore'ye gelmişti. Şimdi burada üçüncü yılını doldurduktan sonra hayatına burada devam etme kararı almış ve tamamıyla buraya yerleştiği söylenebilirdi. Psikoloji okuyorduk ikimiz de, o üniversitenin ikinci yılında Kore'ye geldiğinde tanışmıştık ve birlikte geçirdiğimiz kısa bir süre zarfında da birbirimizin en yakın arkadaşı olmuştuk.

Telefonumu kilitleyip masanın üzerine bıraktım ve gözlerimi tekrar Jeongguk ve Nara'ya döndürdüm. Endişelenmem gereken bir şey yoktu ama yine de gözlerimi ikisinden ayıramıyordum. Benim buraya gelme sebebim Jeongguk'un Nara'nın çok kalmayacağını ve daha sonrasında beraber vakit geçireceğimizi söylemesiydi ama yaklaşık üç saattir konuşuyorlardı ve ben de bu masada tek başıma oturuyordum. Sıkılmaya başlamıştım. Jeongguk'a mesaj attım.

Jeongguk

Nara ne zaman gidecek? Ben sıkılmaya başladım. 

Bilmiyorum güzelim. Ama şu an pek gidecek gibi durmuyor. 

Beni neden getirdin o zaman Jeongguk? Bütün günüm burada boş boş oturarak geçti.

Özür dilerim ama bilmiyordum. 

Pekala, siz devam edin konuşmanıza.

Seni seviyorum.

Telefonun ekranı masaya gelecek şekilde ters çevirdim ve masaya bıraktım. Kahvemin sonuna geldiğimde yüzümü ekşittim ve gözlerimi tekrar Jeongguk ve Nara'ya çevirdim. Jeongguk son mesajına cevap vermediğim için kaşlarını çatarak bana bakıyordu. Kafamı iki yana sallayarak omuz silktim. Nara Jeongguk'un dikkatini çekmek için konuşmaya devam ediyordu ama Jeongguk hala bana bakıyordu. Kaşlarımı kaldırarak Nara'yı işaret ettiğimde gözlerini benden ayırmadı. En sonunda Nara Jeongguk'un elini elleri arasına aldığında Jeongguk refleks olarak ona döndü ve ben de anında gözlerimi büyüttüm.

Jeongguk şaşkın bir şekilde Nara'ya bakarken Nara bir şeyler söylemiş ardından da Jeongguk'a daha fazla yaklaşmıştı. Hadi ama her çocukluk arkadaşı böyle olmak zorunda mıydı? Jeongguk hala şaşkın şaşkın Nara'ya bakarken ona mesaj gönderdim.

lost way | rosékookDonde viven las historias. Descúbrelo ahora