7.

3.8K 122 0
                                    


Eve girmek kasılmama sebep olsa da birlikte girip ben koltuğa uzandım. Melek bardakları toparlarken Haluk Melek'in etrafında pervane oluyordu. Öyle sevgi doluydular ki bu sevgiden faydalanacak bir bebekleri olsaydı keşke. Yeni doktorum bebeğimin gayet sağlıklı olduğunu söylediğinde, huyunun annesine çektiğini söylemekten çekinmedim, çok güçlüydü. Neredeyse iki ay sonra kavuşacaktım ona kokusuna, huzuruna. Bu sürede beni yalnız bırakmamaya ant içmiş bir çifte kumru vardı. Melek doktorla konuştuktan üç gün sonra çıkmıştım hastaneden. Nefes almaya başlamış gibi hissediyorum. Verdiğim kilolardan git gide halsizleşiyordum. Melek elinde bardakla geldiğinde

-Bunu iç daha dinç hissedeceksin, oturur pozisyona gelip

-Teşekkür ederim dedim elinden alırken, acımtırak bir tadı olsa da hepsini içip geri uzandım.

***

Gözlerimi açtığımda müthiş bir çilek kokusu sarmıştı her yanımı içimden dolup taşan bu istek dudaklarımı dişlememe neden oluyordu kokunun kaynağını bulmak için bir elimle karnıma destek olurken bir elimi koltuğa yaslayıp kendimi yavaşça kaldırdım karanlık odada ayaklarımı yere sürterek ilerlerken evdeki boşluğu fark ettim Melekle Haluk ben uyuyunca gitmiş olmalılar. Elimle duvarda ki prizi bulduğumda ışığı yakıp loş aydınlanan salondan mutfağa girdim ne dolapta nede masada çilek yoktu nereden geliyordu bu koku içimdeki çilek arzusu dayanılmaz bir hal alırken

-Yok bu böyle olmayacak diye kendime söylenip üzerime hızlıca önü kapanmayan bir ince mont alıp, şalımı boynuma dolayarak anahtar ve bir miktar parayla dışarı çıkıp sokak lambalarının aydınlatmaya çalıştığı sokaklarda gecenin bu saatinde açık veya numarası olan bir manav arayışına girmiştim ayaklarım kısa bir süreden sonra ağrımaya başlarken geldiğim yerlere göre daha ışıklı bir caddeye varmıştım sağ tarafıma dönüp tek tük açık mağazaların önünden ilerleyerek bir manav ararken karşı kaldırımda gördüğüm çileklerle gözüm hiç bir şeyi görmeksizin yola atladım ayaklarımın ağrısı hızımı keserken ileriden korna sesi ve gözümü alan ışıkla gelen kamyonu fark ettiğimde tek yapabildiğim geri adımlamaktı, kamyon önümden hızla büyük bir gürültüyle geçerken savrulan şalımı sıkı sıkıya tuttum, sanki uçup giden benim canım olacakmış gibi. Gözyaşlarım benden izinsiz akarken daha dikkatlice ilerledim manavda duran orta yaşlı adam yanıma gelip destek olurken

-Deli misin be kızım insan önüne bakmaz mı? gözyaşlarım daha da hızlanırken

-Be-ben çilek diyebilmiştim sadece beni meyve sebzelerin yanında bırakıp içeri geçti geri geldiğinde elinde küçük iskemle vardı arkama koyup beni oturttuğunda gözyaşlarımı durdurmuştum

-Bekle kızım deyip hızlıca hareket ederken başımı önüme eğmiştim ellerimle bebeğimi sararken az kalsın birbirimizden kopacaktık belki de onu hiç görmeden kaybedecektim, uğruna her şeyimi kaybettiğimi, bir saniyede kaybedecektim gözyaşlarım vakti gelmiş gibi sırayla akarken

-Ağlama kızım geçti dedi önüme koyduğu küçük tastaki çilekler görüş alanıma girerken cebimden çıkardığım parayı uzatırken

-Bakar mısınız? Gelen sese ikimizde dönmüştük benim kaşlarım istemsizce çatılırken yanımdaki adam hızla reyonun arkasına geçmişti üzerindeki belinden neredeyse sarkacak olan eşofman altı siyah penyesi dağınık saçlarıyla yataktan çıktığı her halinden belli olan Hakan canımı içimden alırken benden habersiz duruşuyla erik alıp arabasına yürüdü hiç bir şey diyemeden yapamadan olduğum yerde kalırken önümde ki çileğe dönmeye karar verip biraz daha yedim...

1 Ay Sonra

-Sen karnından önünü görebiliyor musun?

-Buradan fizanı bile görürüm Melekciğim, yanıma yaklaşıp ellerini oldukça büyük olan karnıma koyup başını yasladı küçük yaramaz anlamışçasına tepinmeye başlamıştı

-Bu çok güzel diye mırıldandı, bu mırıldanış içimin burkulmasına sebep oldu acımaktan değil de keşke onunda olsa burkulmasıydı çünkü emindim çok güzel anne olurdu

-Neden hareket etmiyor bir şey mi oldu bir şey mi yaptım ben diye alelacele kendini çekip hızlı hızlı konuşurken ellerine uzandım

-Sadece yoruldu canım verdiği nefesle gülmeye başladık öyle ki Haluk gelip neden bu kadar güldüğümüzü sorana kadar.

İşime dönüp hamurumu yoğurmaya devam ettim o sırada da Melek ile Haluk ortadan kaybolmuşlardı bile onların bu her fırsatta kaybolmalarına içimden gelerek gülümserken engel olamadığım sahneler aklıma hücum etmişti. Hakan ve benim evli olduğum, mide bulantılarımda başımda olduğu, aşermelerimde benim değil onun çıkıp aradığı, babamın ve annemin doğuma günler saydığı, Hakan'ın ailesiyle sonunda tanıştığım çok sevildiğim ikinci bir yuvada olduğum, isim tartışması yaptığımız sahneler, yerini kapının önüne konuluşum, terk edilişim, karnımda ki morlukların, kanımda ki uyuşturucunun sebebi oluşunu, istenmediğimi hatta Hakan'ın annesini hiç görmediğim sahnelere bırakmıştı. Kendime geldiğimde hamurun sulandığını fark edip durdum, durduğum ilk saniye de vücuduma giren titreme sessiz hıçkırıklarım gittikçe yükselen sinirim bağırmanın eşiğine geldiğim de bacak aramdaki sızıyla başımı eğdiğim de ıslanan yeri görmemle başım dönüyordu

-Çok erken hayır, kararan gözümle ayak bağlarım çözüldü...

Gözlerimi araladığım da görüş alanıma ilk önce siyah bir tavan, ardından Melek girdi anladığım kadarıyla dizinde yatıyordum

-Korkma, hastaneye gidiyoruz dedi buz gibi titreyen elini alnıma koyarken, sancılarımın izin verdiği kadarıyla

-Sen kork-ma asıl do-ğu-ra-ca-ğım alt ta-rafı

-Ay duyuyor musun Hakan hala nasıl soğukkanlı, evet doğuruyorsun ve daha bir ay var

-Şu- anda be-ni ah, s-sen kork-u-tu-yor-sun sıklaşan sancılarla konuşmaya çalışırken Melek ağlamaya başlamıştı bile

-Sakin ol diyebildim iki nefes arasında elimi sıkıca sararken

-Yanındayım, sağlıkla kucağımıza alacağız minik paşayı dediğinde gözlerim kapanmıştı yaşları içeride tutmak için, bu cümleyi kurması gereken Hakandı, ama o bizi silmeyi seçmişti içimde yükselen sinirle giren büyük sancı eş zamanlı olduğunda kendimi tutamadan gürültülü bir inilti kopmuştu boğazımdan

-Az kaldı dayan diye teskin eden Haluktu, düzenli nefes almaya çalışırken bir iki dakika sonra araba durmuş

-Sedye diye bağıran Haluk'un sesi dolmuştu kulağıma sonrası acil ameliyathane, Demir Alp'imin sayesinde kolay bir doğumdu, kendini iterek bana destek olmuş isminin hakkını orada bile göstermişti. İsmi gibi yiğit, sağlam, koruyucuydu.

Yaklaşık iki haftadır hastaneye gidip geliyor oğlumu emziriyordum. Erken doğumdan kaynaklı solunum sıkıntısı olduğu için yeni doğan ünitesinde tutuluyordu. Az kalmıştı onu alıp yuva olmamıza çok az kalmıştı. Evimizde ki odası hazır pastanenin mutfak alanında bile beşiği vardı. Artık onun kokusuyla uyumak tüm çektiklerime değecek olan miniğimden bir saniye ayrı kalmak istemiyordum.

Hastane kapısından içeri girdiğim de danışmada ki kız

-Ayten hanım diye seslenmişti şaşırsam da o yöne dönmüş beklentili bakışlar karşısında danışmaya ilerledim

-Bugün size geldi diyerek uzattığı küçük papatya buketine bakakalmıştım

-Bana mı? Karıştırmış olmalısınız çiçek bekle-

-Ayten Kara, 4 Mayıs'ta doğum yaptınız değil mi?

-E-evet diyebildim

-Herhangi bir karışıklık yok efendim, buyurun diyerek tekrar uzattı çiçeği titrek ellerimle buketin altını sararken gülümsemeye çalıştım. Biraz ilerledikten sonra içinde not aramaya başladım ama nafileydi. İstemsizce kaşlarım çatılırken belki de Haluk ile Melek'in bir sürprizi diye düşünüp hızlı adımlarla bebeğimin yanına adımladım.

Çıkışta doktoru her şeyin yolunda olduğunu hafta sonu çıkışını verebileceğini söylediğinden beri havalarda uçuyordum.

PARÇAWhere stories live. Discover now