25.

1.2K 54 0
                                    



*Bana başka çare bırakmadın* zihnimde dönüp duran cümleyi susturmak vuruyordum durmaksızın kafama vuruyordum ama susmuyordu

*Aylar oldu terk etti gitti seni hala anlamıyor musun ?* gözyaşlarım izinsizce akıyordu

5 ay önce

Depoda çıkan çatışmadan sonra bir aylık hastane sürecini atlattığımızda her şeyi çözdüğümüzü düşünüyordum. Her şey bitmişti, intikamımı almıştım benden çaldığı yirmi dört yılı bende ondan çalmıştım. Annem öyle bir gitmişti ki benden. Tüm bahşettiği güzellikleri söküp almıştı. Hiç sormadığım neden sorusunu ondan sonra öğrenmiştim. Cansu kendini hiç toplayamadı, hiç bir zaman iyi olamadı. Şimal onun önünde ufacık mutluluklarına bile hep tuzak olur haldeydi. Çok sürmedi, Cansu'yu bir gün gördüğüm de banyoda saçlarını tıraş ediyordu. Ondan kopan her saç bende annemin gittiği o etkiyi yaratıyordu. Annemden sonra yumuşacık uzun güzel kokulu saçlarına sığınıyordum şimdi o bile fazla görülmüştü bana.

-Yapma diyebildim sadece, biliyordum gidecekti iyi bir yer ayarlayıp bizi yanına alacaktı.

-Bu saçlarda sen varsın, seni yanımda götüremem

-Ama geleceğim yanına zaten hadi bırak dedim elindeki makineye uzanırken

-Demir! ben artık sadece Cansu'yum

-Abla niye öyle diyorsun

-Ablan değilim Demir! sadece Cansu, o ilk gördüğün yerde mezarlıkta kaldım ben devamı yoktu olmadı hiç.

-Neden böyle yapıyorsun derken aslında kendime kızıyordum en çok neden böyle yapıyorum neden çocuk gibi karşısında ağlıyorum. Son tutamını da saçından kazıdığında saçlarını temizleyip odaya geri döndü ben ise hala takılmış onu izliyordum, beynim algılamıyordu ne oluyordu ? Terk mi ediyordu beni ? üzerine kapüşonlu kalın üstünü giyip altına dar koyu kotunu geçirdi. Oda bomboştu, tek bir anı tek bir hatıra kalmamıştı bana ondan geriye, ağlıyordum yine.

-Bu sende kalsın dedi uzattığı kağıdı alırken tek resmimiz olan hastanede ki halimize baktım. Ölmemişti o ama ben aklımı kaybedecektim, şimdide ölmüyordu ama ben yine aklımı kaybediyordum. Ne zaman kendime geldiğimi bilmiyordum odada yoktu

-Abla!

-Abla! seslenerek koşarak merdivenleri inip yetişmeye çalıştım

-Ablaa !

-Nereye dedim valizin sapına asılırken eskiden uzun dalgalı saçlarının yerini kısacık saçları almıştı bana döndüğünde savrulmamıştı bile

-Gitmem gerek dedi yukarıya bakarken başımı çevirmedim oradan kimin izlediğini çok net biliyordum

-Gidemezsin, bunca yıldan sonra gidemezsin biz neler yaptık beraber unuttun mu dedim artık sahip çıkamadığım sesim dalgalanırken

-Sen artık her şeyi başardın, benim sana gösterecek öğretecek hiç bir şeyim kalmadı

-Hayır daha daha, çıkamazdı dilimden Beril onun adını anmak bile haramdı bana

-Sen artık büyüdün, bir yuvan var baksana boyun benden bile uzun dedi alt dudağını dişlerken gözleri etrafı tarayıp

-Benim burada yerim yok Demir, hoşçakal ellerim benden bağımsız çözülürken arkasını dönüp evden çıkmıştı bile kendime geldiğim de bahçe kapısına yaklaşmıştı

-Abla! sesim güçsüz halime rağmen ortalığı yakacak şekilde gür çıkmıştı olduğu yerde kalakaldığında gözyaşlarımı elimle sildim ben ilk adımımı attığımda o da atmıştı. Bahçe kapısından dışarı çıktığında tek yapabildiğim ayakta durmaya çabalamak yere çökmemekti, çünkü çöktüğümde bana elini uzatacak, kaldıracak kimsem yoktu artık.

Kapının pervazına yaslandım, gözlerimi kapadım...

-Evladım korkma bu kadar, sağ salim alırsın kucağına inşallah, yanıma ne zaman oturduğunu kestiremediğim kalın camlı gözlüklü teyzeye bakıp başımı salladım sadece sonrada konuşmak istemediğimi belirtircesine başımı ellerimin arasına alıp yere eğdim. Oturdum, çıktım sigara içtim, yemek yedim tekrar sigara içtim, geldim gittim. Duvardaki saat acımasızca ilerlerken hala içeriden çıkmıyorlardı. Kalkıp ilerlemeye başladım, dışarı çıkıp gelecektim.

-Bu ufaklığın babasını görebilir miyim ayaklarım olduğu yerde dururken arkamı dönemiyordum. beşinci ayında test yaptırmış benim olduğunu öğrenmiştim. Şimdi içimde oynayan bu kıpırtılar beni etkisiz hale getiriyordu

-Demir bey? Nur topu gibi bir kızınız oldu. Kızınız, kızım. Benim kızım. Arkamı dönüp büyük adımlarla ona ulaştım dokunmaya korktuğum ellerimi bir türlü açamadığımdan olsa gerek kucağıma kendi tutmuştu hemşire

-Korkmanıza gerek yok gayet sağlıklı annesini de birazdan odaya alıcaz, kucağımda ki minik şeyi iki elimle kucaklarken kapalı gözlerinin ardından dudağının tek tarafıyla gülümsemişti. Bembeyaz kar topu gibiydi, tertemizdi. Öyle çok istedim ki annem yanımda olsun görsün canının cananını. Sevsin kucaklasın, tüm kötülüklerden uzak büyütsün onu da, Öyle çok istedim ki Cansu olsun her derdini paylaşabileceği dostu olsun. İkisi de geldi yanıma, simsiyah saçlarıyla beyaz elbisesiyle annem geldi ilk arkasından, kahverengi yumuşacık uzun saçlarıyla Cansu çok sevdiler kızımı okşadılar öptüler, bağırlarına bastılar. Öyle çok istedim ki kızımın annesi Beril olsun, o sırada doğumhaneden sedyeyle çıkarılan Şimal'i gördüm. Elimde ki bebeği titreyerek hemşireye uzatırken

-Adı ne olacak

- Eşi benzeri olmayan, Feride

-Çok güzel dedi bebeği alıp giderken arkasından gitmek istiyordum, yalnız bırakmak istemiyordum, ya başına bir şey gelirse. Gözden kaybolduklarında Şimalin peşinden gidip odaya yerleşmesine yardımcı oldum. Yanındaki tekli koltuğa çöktüğüm de çok sürmeden hayatımın anlamı geldi içeri başındaki tüy gibi siyah saçları yana taranmış üzerine giydirilen beyaz takımla bembeyaz olmuştu. Şimalin kucağına verdiklerinde ağlamanın eşiğindeydi. Emzirmek için kollarına yatırdığında onları nasıl koruyacağımı düşünüyordum, çalışmam gerekiyordu miniğimi rahat yaşatmalıydım, sorunsuz huzurlu ve mutlu.

-Bu ne? soruyla ona döndüğüm de

-Allah aşkına bana sormadan ilk çağdan kalma bir isim mi koydun kızıma kabul etmiyorum

-Anlamı eşi benzeri olmayan yani o anlamla bütünlenecek Feride

-Öyle mi ikinci bir isim koyalım o zaman arkama yaslandım

-Tercih senin

-Berva, Feride Berva, kulağına fısıldadım üç kez...

***

PARÇAWhere stories live. Discover now