dokuz

27.5K 2.9K 2.9K
                                    

Atlamayınn 🔮

~

Dorian'ı bu sefer yerde oturmuş vaziyette değil de terasın kısa duvarının üzerinde oturur vaziyette bulmamla adımlarım yavaşladı. Biraz da olsa yükseklik korkum olduğu için yanına oturup oturmama konusunda ikilemde kalmıştım. Gözlerim aşağı doğru kayarken yükseklik nefesimi kesti. Oturmasam iyi olacaktı.

"Yüksekten korkar mısın?" dedi ellerini oturduğu yere koyup arkaya doğru kendisini sarkıtırken.

"Ah... Yapma lütfen..." dedim elim ona giderken. Eli yanlışlıkla bir kaysa düşecekti.

Eğer düşerse ölür müydü? Eğer ölürse bu intihar mi sayılacaktı? Yoksa belki de benim onu ittiğimden şüpheleneceklerdi. 'Sınıfta çıkan kargaşadan dolayı cinnet geçiren B.Y. sınıf arkadaşını terastan aşağı itti...'

Tüylerim ürperirken ölümün bu kadar kolay olup olmadığını sorguladım. Bu kadar mıydı yani? Kendini bırak ve git...

"Ah Tanrım," diye bir ses duydum. Düşüncelerimden hızla kurtulurken Dorian'ın olduğu yerde kalkmayan çalıştığını gördüm.

Dehşetle onu izlerken o çoktan o küçücük yerde ayağa kalkmıştı. Dengesi bir bozulursa...

Tekrar ediyorum, ölüm bu kadar kolay mıydı?

Ellerini iki yana açıp vücudunu dikleştirdi. Bir anda korkuluk boyu koşmaya başlayınca dehşetle bağırdım. "Siz aklınızı mı kaçırdınız?!"

Dorian aniden fren yaptığında bir an dengesini sağlamayadı ve bir iki kere sendeledi. Şoktan ve korkudan bayılacaktım şimdi. Tek bir yanlış hareketinde aşağı yuvarlanması işten bile değildi.

"Siz mi?" dedi kaşları çatılırken. Telaşlanınca veya korkunca istemdışı 'siz'li konuştuğumu unutmuştum. Ancak konu şu an bu değildi, kalbim hâlâ korkuyla atıyordu.

"Lütfen aşağı inin," dedim çaresiz bir sesle. Benim katil düşünülüp düşünülmemem umrumda değildi. Yeter ki aşağı katta kafası bir karpuz gibi yarılmış Dorian'ı görmeyeyim, yeterdi.

"Risk almayı sever misiniz Bay Yeşer?" dedi beni taklit edercesine 'siz'li konuşurken. Soyadımı bildiğine anlık olarak şaşırsam da şu an buna odaklanamıyordum.

"Hiç denemedim bilmiyorum! Lütfen aşağı inin!" dedim onu umursamadan bir kez daha.

"Asıl soru şu ki..." dedi yan duran bedenini bana çevirirken, şimdi arkası tamamen boşluktu. "Hangi aşağı ineyim?"

Korkuyla içime bir nefes çekerken ona doğru adımladım.

"Burası mı," Tek ayağı benim durduğum yere doğru uzandı, güvenli bölgeye.

"Yoksa burası mı?" dedi sonra dönüp ayağını boşluğa doğru uzatarak.

Dişlerimi sıkarak sakin kalmaya çalıştım. "Düşeceksin." dedim tedirgin bir sesle. Gözüm boşluğa doğru süzülmüş ayağından ayrılmıyordu.

"Peki peki," dedi tekrar bana dönecekken fakat aniden bir şeyler oldu ve...

O dengesini kaybetti.

Öne doğru nasıl atıldım bilmiyorum, onu elinden tutup kendime nasıl çektiğimi de anlayamamıştım. Sadece üzerime düşmüş bir beden ve ağrıyan bir sırtım vardı. Bir de anın dehşetiyle haddinden fazlaca kan pompalayan bir kalbim...

Ellerinden destek alarak üzerimde doğrulmaya çalıştı. Duraksayıp göz göze gelirken şimdi kalbim nedense durmuş ve ağzım şaşkınlıkla açılmıştı.

O her zaman taktığı gözlükleri gözünden düşmüştü, onun gözleri... Gözleri çok güzeldi. Gerçekten güzeldi.

Yüzlerimiz o kadar yakındı ki sıcak nefeslerini yüzümde hissedebiliyordum, benim adrenalinden hızlanmış nefesimin aksine onunki daha sakin ve kontrollü olduğu belliydi. Elim istemdışı yüzüne çıkarken bedeninin çoğunun üstümde olması, soğuk yer veya tuhaf bir şekilde onun altında olmam hiçbiri umrumda değildi.

"Gözlerin çok güzel." dedim yüzüne çıkardığım elimle sanki gözlerini tutabilirmiş oraya yönlendirirken.

Birkaç kez uzun kirpiklerini kırpıştırıp gözlerini açıp kapadı. Yüzünde şaşırmış bir ifade vardı.

Onun gözleri iki renkti.

Biri mavi diğeri ise yeşilimsi ela gibi bir renge sahipti. Daha önce iki göz rengine sahip bir insan görmemiştim ancak var olduğunu tabii ki biliyordum. Yine de bu kadar yakından görmek çok güzeldi. Gözlerine daha dikkatli bakmaya başladığımda sanki orman ve gökyüzünün arasında kalmış gibi hissediyordum.

"Güzel mi?" dedi doğrulurken. Anın büyüsü bozulurken hafifçe öksürerek ben de kalktım ve düşen gözlüğünü arayan Dorian'ı izlemeye başladım. Sağ tarafında kaldığını görünce aldı ve hemen gözlerine geçirdi.

Düşündüğümden daha çekiciydi yüzü, yani bütününü görünce. Çok farklıydı...

"Evet," dedim yutkunarak. "güzel."

Gözlüklerini düzeltti ve hafifçe öksürdü. "Gözlerimi gören insanların tepkisi genellikle Burak gibi olur."

"Ben Burak değilim," dedim hemen. Asla onunla aynı kefeye koyulmak istemezdim. "ayrıca gözlerini benden saklamana gerek yok."

Kaşları hafifçe çatılırken oturduğum yerde ona doğru kaydım. Elim yüzüne çıkarken siyah camları yavaşça gözlerinden çektim.

Gözlerini kırpıştırarak bana bakıyordu. Gülümsedim, engel olamadığım bir refleks gibiydi o an gülümsemek.

"Gözlerimi saklamak için değil," dedi kısık bir sesle. Yüzlerimizin yakınlığı az önceki düşüşümüzden farklı olsa da aynı etkiyi vermişti. Titrek bir nefes çektim içime.

"ışığından korunmak için takıyorum."

Dediği şeyle şaşkınlıkla ağzım açılırken kalbimin delicesine hızlandığını fark etmiştm. Ağzımı konuşmak için açsam da sanki o depar atan kalbim gelmiş boğazıma oturmuş, konuşmama engel oluyordu. 

Gözleri kısa bir anladığına dudaklarıma gidip orada takılı kalırken hafifçe yutkundum. Sonra o mavi ve yeşilin mükemmel uyumunu benim kahvelerime tekrar değdirdi ve hızla doğrularak okulun içine geri girdi.

Bense sadece arkasından bakakalmıştım.

~

Dorian yazdığım en tuhaf karakterlerden biri ahajskazka

falcı | bxbUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum