yirmi üç

26.9K 2.4K 3.2K
                                    

Gergindim, hem de çok.

Kızaran yanaklarım kendine biraz olsun geldiyse de, yani en azından ben öyle düşünüyordum, kulaklarımın sıcaklığını hâlâ hissedebiliyordum. Tek avuntum hafifçe uzun dalgalı tutamlarımın kulaklarımı örtmesini ummaktı.

Dorian karşımda bitter çikolatasının son parçasını ağzına attıktan sonra soğumaya başlayan kahvesinden bir yudum almıştı. Ben ise yanan bedenimi sıcak kahveye boğuduğumdan böyle olduğunu düşünsün diye hızlı hızlı bitirmiştim lavda pişmiş gibi olan kahvemi. Dilimin üzerindeki o minik yanma da bundan dolayıydı.

Bana şirinsin demişti.

Sertçe yutkundum ve çoktan bitmiş çikolata ambalajını çevirdim parmaklarımın arasında. Kahveyi hızla bitirdiğim gibi stresten çikolatayı da iki büyük ısırıkta halletmiştim. Tarık olsa gurur duyardı. Çünkü hep küçük lokmalarla yediğim için onun gerisinde kaldığımı ve bitirmem için hep beni beklemek zorunda kaldığından yakınırdı.

Dediğinden sonra sadece işi ile ilgili bir şeyler söylemişti. Salı ve Perşembe günlerinde yarı zamanlı gittiğini, haftasonu ise fazla yoğun olmayan bir tempoyla saat altıda işinin bittiğinden bahsetmişti. İşinin ne olduğunu söylememiş, ben de sormamıştım.

Program kağıdının yanına not olarak aldığı iş saatleri sanırım ona tam olarak dikkatimi veremediğim için günleri unutucağımı düşündüğünden olmalıydı. Ancak daha sonra toparladım kendimi, artık utancımdan bakmadığım gözlerine bakabiliyordum mesela.

Zımbalanmış A4 kağıtlarına bakarken proje sahiplerinin adını yazdığı kısmı doldurmağımızı fark ettim. Kaşlarımı kaldırarak Dorian'ın önündeki kalemi aldım, beni izliyordu.

Proje sahipleri:
Dorian Ongun
Barış Yeşer

"Okul numaran ne?" dedim kafamı kağıttan kaldırmadan.

"1221" diyerek yanıtladı beni. Hafifçe gülümseyerek karşısında numarasını yazdım. Numarası bile ona özeldi, orantılı ve simetrik.

"Neden Dorian?" Gözlerim hâlâ yazmış olduğum adında gezinirken sormadan edememiştim.

"Efendim?" Dikkatimi çekmek istercesine masada bana doğru yaklaşmış ve kaşları havalanmıştı.

"Adın," Emin olamayarak yutkundum. "adın neden Dorian?"

Bir süre duraksadı. Masada bana doğru eğdiği bedenini geriye çekerek sandalyede arkasında yaslandı.

Geçen birkaç saniyeyle dilimi ısırdım kendime olan öfkemle. Zaten yandığı için kendine gelememiş dilim bu minik diş darbesiyle bedenime ince bir sızı yaratsa da güçlükle yüzümü buruşturma istediğimi gerilere atarak hızla söze daldım. "Yani beğenmediğimden söylemiyorum bence çok güzel bir ismin var. Sadece alışılmışın dışında olduğu için sormadan edemedim. Yoksa tuhafıma gittiğinden değil tamam belki biraz gidiyor olabilir ama asla sana bu adı veren ailene tuhaf demiş gibi algılansın istemem yani kast ettiğim-"

"Doris'li olan, Dor'lara ait demek." Sözümü kesen Dorian'a hızla konuştuğum için boğazıma düğümlenen nefesini dışarı salarak karşılık vermiştim. Afallamış hâlime gülümseyerek karşılık verdi ve devam etti konuşmasına.

"Doris yani Dorlar Antik Yunan kökenli göçebe bir kabiledir. Annem de kökeninin Dor olduğunu iddia eder. Kanında Yunanlık olduğunu kabul ettik ama Doris konusunda şüphelerimiz var." Hafifçe gülerek bitirdi cümlesini. Ardından gülümsemesi yavaşça soldu, yerini belli belirsiz minik bir tebessüme bıraktı. "vardı yani, babamla böyle düşünürdük."

falcı | bxbNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ