Bölüm 1 - USTA

3.4K 318 470
                                    

Güneş ışıkları Nilüfer Koyu'ndaki göle yansırken, avludan öğrencilerin sesleri yükseliyordu. Madam Yu her zamanki haliyle köşede oturmuş, elindeki Zidian'ı okşarken kaşları çatılmış bir halde çocukları izliyordu. Asil havası bir an bile eksilmeyen kadın, kibirli yüzüyle öğrencilere korku salmaya devam ederken avluya Jiang Fengmian girdi. Nazik ve yakışıklı görüntüsüyle birlikte her zaman bir baba şefkati taşıyan adam, yalnızca Wei Wuxian için değil klandaki her öğrenci için baba gibiydi.

Madam Yu her zaman korkulan, çekinilen kadın ise; Fengmian de her zaman sevilen, yanında rahat hissedilen kişilerdendi. Bu iki insan taban tabana zıt olsa da bir zamanlar hayatlarını birleştirmiş ve dünyaya iki güzel çocuk getirmişti. Çocuklardan biri annesine, diğeri babasına çekmiş olmasına rağmen birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlardı. Aralarındaki bağ küçümsenmeyecek türdendi.

Fengmian avluya girdikten sonra Madam Yu'nun yanına oturdu. "Nasıl gidiyor?"

"Hıh," yan gözle adama bakıp sinirle konuştu. "Şimdi mi aklına geldi eğitimi kontrol etmek? Nerelerdeydin bu saate kadar? Jiang Cheng tek başına bu kadar insanla uğraşıyor, onlara eğitim veriyor, klan işleriyle uğraşıyor. Peki sen ne yapıyorsun?"

"Yu Ziyuan, başlama yine lütfen. Öğrencilerin dikkatini dağıtıyorsun." Sesini alçak bir tonda tuttu adam. Her zaman alttan alan taraf o olduğu için olay büyümezdi. Madam Yu ne kadar laf söylerse söylesin, Fengmian hep sakindi. Öğrencilere bakarken Jiang Cheng onu gördü ve yanlarına geldi.

"Baba, geldin mi?"

Madam Yu "Sonunda teşrif etti beyefendi. Gel biraz dinlen artık. Ablan çorba yapmış, acıkmışsındır."

Jiang Cheng gülümseyip başını salladıktan sonra öğrencilerin yanına dönüp kalan antrenmanı tamamlayıp gidebileceklerini söyledi.

Bu sırada gölün üzerindeki kayıklar ağır ağır sallanırken içlerinden bir tanesi diğerlerine göre daha ağır hareket ediyordu. Kayığın içinde miskin miskin uzanmış, ağzında ince bir ot parçası duran Wei Wuxian öğle vakti olmasına rağmen hala uyuyordu. Birden kafasına sert bir şeyin atılmasıyla gözlerini açtı.

"Ayyia..." Kayıkta doğrulup başını ovuştururken etrafına bakındı.

"Wei Wuxian! Kaç defa söyledim sana evimin önündeki nilüfer tohumlarını toplama diye ha! Sen laftan anlamaz mısın be adam! Amcana mı güveniyorsun, gücüne mi başka bir şeye mi? Ne yüzsüz bir adamsın sen! Senin yaşındaki gençler sabahın köründe kalkıp eğitim yapıyor, tarlada çalışıyor, klan işlerine bakıyor, ailesine yardım ediyor. Sen ne yapıyorsun peki? Tüm gün aylak aylak dolaşıp elalemin bahçesinden meyve çalıyor, sülün avlıyor, çocuklarla uçurtma uçuruyorsun."

Wei Wuxian adama baygın baygın baktı. Ağzını şapırdatıp ofladı. "Bitti mi amca?"

"Bitmedi!" sinirden köpüren yaşlı adam kayığa doğru yaklaştı. "Çocuk musun sen? Neden laftan anlamıyorsun? Bütün Yunmeng olarak bıktık senden. Ama dur, ben yapacığımı biliyorum." Bir hışımla arkasını dönüp giden adamın arkasından baktı Wuxian. "Bööğ!" dilini çıkartıp dalga geçtikten sonra kayıktan çıkıp kıyıya ulaştı.

Göle eğilip elini yüzünü yıkarken, buz gibi suyla ayıldığını hissetti. Dağılmış saçlarını çözüp tekrar topladıktan sonra cübbesini düzeltti ve eve doğru yürümeye başladı. Henüz yolu yarılamışken karşısından hızla gelen bir düzine askeri gördü ve o daha ne olduğunu anlayamadan adamlar onu yaka paça tutup götürmeye başladı. "Hey, ne oluyor! Nereye götürüyorsunuz beni! Benim amcam Jiang Fengmian lan, yemin ede-"

"Amcanın Jiang Fengmian olduğunu biliyorsun demek." Wuxian salona getirildiğinde Madam Yu, Zidian'dan şimsekler çıkartarak yürüyordu. "Wei Wuxian, senden gerçekten nefret ediyorum."

jiào wǒ, gege || wangxianHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin