Bölüm 2 - "AMA BU MORUK DEĞİL?"

2.4K 315 204
                                    

Gergin geçen birkaç günün ardından tüm aile yemek masasında toplanmış, sakince yemek yiyordu. Yan Li ayıklayıp elinde biriktirdiği nilüfer tohumlarını sakince Wuxian'in tabağına bıraktı. Başını oyalandığı yemekten kaldırıp ablasına gülümserken, Madam Yu'nun genzini temizlemesiyle hemen önüne döndü.

"Fengmian, onun için usta arayacağını söylemiştin. Buldun mu?"

"Hm, bir şeyler buldum." Kaşları hızla havalanan Wuxian pür dikkat amcasını dinliyordu." Gusu Lan'ın son zamanlarda saldırıya uğradığını öğrendim."

"Alın bandı takanlar mı?" Jiang Cheng sordu. Fengmian sakince başını sallarken Wuxian dudağını ısırıp içinden küfürler saydırmaya başladı. O klanın ne kadar sert, kuralcı ve despot olduğunu duymuştu. Ya ona çok sert biri denk gelirse ne olacaktı? Tüm gün yaşlı moruğun tekiyle uğraşmak zorunda kalacaktı. Şunu yap, bunu yap, yaz, oku, antrenmana hazırlan... Wuxian huzurunun bozulmasını istemiyordu. Tüm gün fıstık yiyip, içki içerek gayet güzel idare ediyordu. Aniden yabancı birinin gelip ona yapacakları konusunda emirler verecek olması onu tedirgin ediyordu fakat mecburdu. Emir büyük yerden gelmişti. Bu kez ne yengesini kızdırmak istiyordu ne de amcasını karşısına almak. El mahkum kabul edecekti makus kaderini.

"Lan Klanı'nın ne kadar yetenekli olduğunu biliyorum. Onlar klanlarını yeniden yapılandırırken bir yandan da Lan Wangji'nin gece avlarına ve görevlerine devam edeceğini duydum. Hem şu an zor durumdalar, tahmin edersiniz. Bu yüzden amcasından rica ettim..."

Wuxian konuşmanın bundan sonrasını dinlemedi. "AMCASI DİYOR! LAN QİREN Mİ YANİ? Hay şansımı-" içinden bağırıp çağırırken yüzünün aldığı şekli bilmiyordu ama amcasının seslenmesiyle kendine geldi. "Hı, efendim?"

"Usta yarın gelecek. Hazır ol ve erken kalk. Sözlerini dinle. Ne söylerse yap, anladın mı?" Wei Wuxian sakince başını salladı.

Fengmian'in her zamanki gibi uysal olduğunu gören Madam Yu bunun yeterli olmadığını düşünerek azarladı. "Bu sefer de bizi utandırırsan gözüme gözükme! Dediklerimizi unutma. Usta'na karşı çıktığını, eğitimden kaçtığını ya da onu kızdırıp bunalttığını duyarsam, olacakları göze al. Anladın mı beni Wei Wuxian! Sakın gözüme gözükme!"

Wei Wuxian gülümsedi lakin içi kan ağlıyordu. Tabaktaki çorbayı tek dikişte bitirip kalktı. "Eh, o zaman ben kalkıp hazırlanayım." Gülümseyerek geri geri yürümeye devam etti. "Afiyet olsun. Ellerine sağlık shijie."

***

Ayaklarını sürüye sürüye miskin bir şekilde odasına geldiğinde kendini yatağa attı. Tavana bakarken oflayıp pufluyordu. Usta nasıl biriydi, ona nasıl davranacaktı merak ediyordu. En önemlisi de Wei Wuxian ona ne kadar tahammül edebilecekti? O sinirlendiğinde veya bunaldığında gözü hiçbir şey görmeyen bir çocuktu. Aslında biraz şımarık yetiştirilmişti. Amcası ona hiç kızmamış, ablası onu hep sevmiş, Jiang Cheng ise hep onunla vakit geçirip eğlenmişti. Karnı toktu, rahat bir yatağı, güzel bir evi ve bolca kıyafeti vardı. Bebekken sıkıntı çekmiş olsa da kendini hatırlayabildiği zamandan beri mutlu bir hayatı olmuştu. Şimdi ise densizin biri tüm rahatını bozacaktı. Yatakta tepinip bir o yana bir bu yana dönerken sonunda göz kapakları ağır ağır inmeye başladı. Kendini karanlığa ve sessizliğe teslim ederken yarının güzel geçmesini umuyordu.

Omzunu dürten sert bir şeyin varlığıyla acıyı hissetti Wei Wuxian. Sanki sol tarafına bir sopayı zorla sokmaya çalışıyorlarmış gibi dürtüldüğünde, acıyla yüzünü buruşturdu. Gözleri acıyordu, gözlerini açmaya çalıştı ama sanki alt ve üst göz kapağına bir yapıştırıcı sürülmüş de onu açmaya çalışıyormuş gibi hissediyordu. O zorladıkça göz kapaklarındaki yırtılma hissi daha da artıyordu. Bir yandan omzundaki zonklama ve uyuşma hissi, diğer taraftan gözlerine yansıyan kör edici ışık giderek onu rahatsız ederken kulağında hissettiği sağır edici sesle pat diye gözlerini açıverdi. Sanki o ses tüm bedenini ve zihnini çivi gibi sertleştirmişti.

Gözlerindeki yırtılma hissi bir anda yok olmuş, yerini yanma hissi almıştı. Kolundaki acı da yavaş yavaş yerini terk ederken boş tavana bakmaya devam etti. Görüş açısına üzerine eğilen genç bir adam girdiğinde bal rengi parlak gözlere baktı. Burnuna değişik bir koku hücum ederken adam geri çekilip sert ve tok bir sesle konuştu. "Kalk."

Wei Wuxian kafasını yana çevirip adama baktı. "Ne?"

"5 dakika içinde avluda ol." Elindeki büyük telli çalgıyı sırtlandı. Wuxian kulağındaki yüksek sesin nedenini anlamıştı. Arkasını dönüp giderken bembeyaz cübbesinin etekleri rüzgarda savruldu.

Öylece bakakalan Wuxian, adamın asil havasının tüm odanın atmosferini değiştirdiğini hissetti. Bu genç adam kimdi ve neden odasına girmişti?

Bal rengi gözleri, dolgun dudakları ve büyük bir burnu vardı. Saçları yumuşacık görünüyordu ve dümdüzdü. Nasıl öyle olabilirdi ki? Bunun için bildiği bir büyü falan mı vardı? Wuxian yataktan kalktığında saçları birbirine girerdi. Onları birbirinden ayırıp düzgün bir şekle sokması saatlerini alırdı herhalde. Ama bu adamın saçları tel tel ayrılmış, muntazam bir şekilde tepeden toplanıp gösterişli bir taçla süslenmişti.

"Hem düğüne gider gibi süslenmiş, hem cenazeye gider gibi bembeyaz giyinmiş. Hıh, ruh hastası." Söylenerek yataktan kalkan Wuxian giyinip üstünü başını düzeltmeye başladı. Böyle bir adamın yanına giderken pasaklı görünmek istemiyordu. Ayrıca sabahın köründe başında dikilip onu rahatsız etmeye ve uykusunu bölmeye ne hakkı vardı?

Ne sanıyordu kendini?

Kendi kendine konuşup kavga ederken iyice sinirlendi Wuxian. Uykusundan uyandırılmış olmanın verdiği huzursuzlukla birleşen siniri, adamın gereksiz kusursuzluğu yüzünden katlanarak arttı.

Tam hazırlanmış odasından çıkıyordu ki beyazlı adamı evin önündeki avluda oturmuş, meditasyon yaparken gördü.

Bir hışımla yanına giderken, alnındaki beyaz alın bandını fark etti. Bunu az önce nasıl görmemişti?

O zaman bu gereksiz derecede kusursuz duran kasıntı beyazlı adam onun Usta'sı mı olacaktı? Bu... Hayalindekinden çok farklıydı. O, yaşlı ve huysuz, sinirlerini bozup duran moruğun birini bekliyordu. İçinden düşünürken yakışıklı adamı incelemeye devam etti. Kendine hakim olamayıp bağırdığında beyazlı adam sakince gözlerini açtı.

"AMA BU MORUK DEĞİL?"

jiào wǒ, gege || wangxianHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin