Bölüm 11: Beklenmedik Atak!

862 98 0
                                    

            Bir hafta olmuştu yola çıkalı ve Tardus doğru iz üzerinde olduklarından bile pek emin değildi. Üstün iz sürme yeteneklerine karşın; bir yandan bu anlamsız görevin kendisine neden verildiğini sürekli sorgulamaktan, diğer yandan da kendini bu sorgulamadan alıkoyma çabasından dolayı, bir türlü dikkatini toparlayamıyordu. 

Daha önce de zor görevler almıştı, ama böyle bir görev ilk kez kendisine ve ordusuna verilmişti. Tamamen anlamsızdı, asıl düşmanları kuzeyde hiç olmadıkları kadar güçlü bir biçimde dururken ve en etkin askeri birimin, kendi ordusu olmasına rağmen; neden bu görev bir başkasına değil de kendisine verilmişti, bir türlü anlayamıyordu. Yine de emri ancak kafasında sorgulayabilirdi Tardus, daha fazlasını düşünmeyi aklının ucundan bile geçirmezdi. Kral Marin'di ve o bir emir verdiyse, bu yerine getirilecekti. Yine de kadınların, çocukların öldürüldüğü, köylerin yağmalandığı, bebeklerin babasız bırakıldığı topraklarda kendilerine ihtiyaç varken...

Daha fazla düşünmemeye çalıştı dev komutan, galiba en doğrusu, verilen görevi süratle yerine getirip kendilerine asıl ihtiyaç olan yere, savaş meydanına geri dönmekti. Bunun için de artık sorgulamayı bırakıp hızla yapması gerekene odaklanmalı, izlerini bulup o ikisini yok etmeliydi. Sonra Priest'e dönmeyerek hızla kuzey batıya doğru hareket eder, kaybettiği zamanı sürpriz bir saldırıyla kapatabilirdi. 

Henüz detaylarını düşünmemişti ama kendi ülkesiyle neredeyse komşu haline gelmiş Kursk ülkesinin bağlantı noktasına bir saldırı düzenleyerek aradaki bağı keser, sonra da Priest'e geri dönüp kalıntıları temizlerdi. Kral Marin'in kendisine söylediği savunma gücüyle birleştikten sonra da, en azından ana ordu gelene kadar insanlarının hayatını biraz olsun güvence altına alabilirdi.

Kral Marin'in gözü, şu sıralara kardeşinden ve kayıp kılıçtan başkasını görmüyordu, o yüzden mantıksız kararlar veriyordu. On dokuz sene önce kaybolduğu söylenen, Phreal adında bir kılıçtan bahsediyordu herkes. Tardus, buna inanmıyordu, yine de kendisine öğretilen şey, mutlak itaat olduğundan, asla karşı gelmeyi düşünmemişti.

"Stear'ı istiyorsa gelsin alsın." diye geçirdi zihninden, "Ben, bana verilen görevi yerine getirip asıl işime dönerim."

Bu sırada, arka sıralardan tanıdık bir ses yükseldi:

-"Komutan Tardus sanırım yanlış yoldayız, şu yönde yanan bir şeyler var. O tarafa gitmeliyiz. Dumanları izlersek, yağmacıları daha kolay bulabiliriz."

-"Doğru yoldayız Maxiel. Görevimiz yağmacılar değil."

Başka bir ses daha yükseldi, adı Lance olan savaşçı:

-"Nasıl yani, düşmanın bu kadar yakınından öylece geçip gidecek miyiz? Orada suçsuz insanlar ölüyor komutan!"

-"Çenenizi kapayın ve beni izlemeye devam edin. Bir görevimiz var ve onu yerine getirene kadar duramayız. Hiçbir şey için!"

Tardus'un son cümlesindeki "Hiçbir şey için" kısmını vurgulayarak söylemesi, ordudaki herkesi şaşırtmıştı. Homurtular arasında ilerlemeyi sürdürüyorlardı. Lance, yavaşça Maxiel' e yaklaşıp:

-"Dostum, Tardus'un nesi var? Orada Kurskların olduğu gün gibi ortada. Onu ilk kez böyle görüyorum."

-"Ben de bilmiyorum. Onu çocukluğundan beri tanırım. Cylex birliklerine de daha çocukken birlikte katılmıştık. Kral Marin'le görüştükten sonra yola koyulmaya karar verdi. Kral, ona ekstra bir görev vermiş olmalı. Her neyse, o sonuçta bizim komutanımız. Yetki onda olduğuna göre sorumluluk da onda."

-"Yine de ben o köye gitmeliyiz diye düşünüyorum. Bu gece yarısı gidip bir göz atacağım. Belki de tek başıma halledebileceğim bir şeydir. Böylece hem göreve devam edebiliriz, hem de benim vicdanım rahat olur. Yoksa ben bu gece uyuyamam dostum, bir mil ötemizde lanet Kursklar köy yağmalayıp çocukları öldürürken ben yoluma devam edemem."

Lanet & ArmağanDonde viven las historias. Descúbrelo ahora