Bölüm 16: Tehdit

821 89 1
                                    

            Brox'un tam gözlerinin içine bakarak yavaşça doğruldu Tung. Adama gözleriyle meydan okuyordu adeta ve kendi üzerine yıldırım bulutlarını andıran bir öfke yağıyordu. Baya kızdırmış olmalıydı adamı, aslında amacı da oydu ama bu işi bu kadar abartacağını düşünememişti yaşlı komutanın. 

Etrafına bakındı, kendisine de bir silah verilip verilmeyeceğini sorgulayan bir hareket yaptı. Alamayacağını bildiği halde yine de şansını denemek istemişti, sonuçta bir kılıç fena olmazdı. Paralı askerlerin gözlerinin içindeki korku, en az Brox'un öfkesi kadar gerçekti.

Yeniden adama döndü, Priest'in eski batı orduları komutanı, kendisine doğru ufak adımlarla yaklaşmaya başlamıştı, bir yandan da elindeki kılıcı kendi ekseni etrafında çeviriyordu. Bu haliyle kendinden çok emin görünüyordu adam. Kendi elinde bir silahının olmayışı gerçekten problem olabilirdi. Dahası şu an gayet kendindeydi Tung ve diğeri henüz yakınlarda bile değildi. Bu ciddi bir sorun değildi, çünkü bir anda ortaya çıkıp duruma el koymakta üstüne yoktu. Yine de kendini, hala kendisi gibi hissediyordu ve bu şekilde kalması, aslında herkes için çok daha iyiydi.

            Dışarıdaki sesler tamamen kesilmişti ve Lea bunun nedenini merak ediyordu. O adamın, yani sözde nişanlısının bir şeyler çevirdiği açıktı, muhtemelen yalnız da değildi ama bu kampta ne yapabilirdi ki? Ufak anlaşmalarına sadık kalacak mıydı acaba, bu çok önemliydi Lea için. Buradan gerçekten kurtulmak zorundaydılar, zira Brox çok tehlikeli ve her an her şeyi yapacak türde bir adamdı.

Yanındaki üç kıza baktı, kendisini hazırlamak için Brox tarafından görevlendirilmiş kızlar, sanki küçük köleler gibiydiler. Onlara yaptığı şeylerden sonra yüzlerine utançla birlikte gelip yerleşen ıstırap, ilk görüşte bunu algılayan genç kızın da yüreğini dağladı bir an. Ne olursa olsun bu kızları da kendisiyle götürecekti, onları burada bırakamazdı.

            Tam bu sırada çadırın arka girişinde birkaç asker belirdi. Paralı askerlere kesinlikle benzemiyorlardı, zırhları deri gibi bükülgen, tuhaf bir metalden yapılmıştı, ayrıca kılıçları daha kısa olmakla birlikte diz kapakları ve dirseklerinde de aynı zırhın parçaları bulunuyordu. Bu görüntü, bu askerlerin dövüş sırasında alışılmış tekniklerin dışına çıktıklarını gösterirdi. 

Dirseklerini de dizlerini de savaşın içinde kullanabilmek önemli bir yetenekti ve bunu en iyi anlayan Tung'du. Kurumuş kandan neredeyse simsiyah zırhlarının içinde kendilerinden oldukça emin görünüyorlardı. Lea anlamıştı, o adam paralı asker değildi ve kampı basmışlardı. Şimdi her şey altüst olmuştu, neler olacağıyla ilgili hiçbir fikri yoktu genç kızın. Gelenlerin niyeti neydi, kendileriyle ya da köylülerle ilgili bir amaçları var mıydı, hiçbir şey düşünemiyordu.

            Brox, hızlanarak aradaki birkaç metrelik mesafeyi de kapatıp rakibinin üstüne atıldı. İlk saldırıda işini bitirmeyi amaçlıyordu Tung'un, ama adam çok atik çıkmıştı. Kendi sağına doğru atlayarak bir takla attı ve bir dizinin üzerine çökmüş bir biçimde tekrar adamın yüzüne bakmaya başladı. İkinci saldırıyı da geciktirmedi eski komutan, elindeki kılıcı hızla sol eline geçirirken aynı anda kılıcını rakibinin boynunu hedefleyerek yeniden salladı. Bu sefer sağa ya da sola kaçamayacağını anlayan Tung, olduğu yerde belinden geriye doğru esnedi, belinin üst kısmı neredeyse yere paralel hale gelinceye kadar esnemişti.

Bu sefer ki saldırı daha kontrolsüzdü, kılıç sadece havayı yararak Tung'un üzerinden zararsızca geçerken, genç Tyruslunun gözleri parladı. Artık kendi sırası gelmişti, kılıcın ağırlığı ve ivmesi iyice artmış olmalıydı düşmanının elinde. Bu da yeniden toparlanana kadar kendisine yeterli süreyi verecekti. Hızla doğruldu ve adamın iki omzundan yakaladı.

Lanet & ArmağanDonde viven las historias. Descúbrelo ahora