Bölüm 20: Siyah Kadifenin İçindeki Kızıl İpek

721 82 2
                                    

Tung, başını yavaşça kaldırıp Vivien'in endişeli yüzüne baktı. Kadın, anlamaz gözlerle kendisine bakıyordu. Şefkatle doldurduğu iç gıcıklayıcı sesiyle:

-"Neyiniz var? İyi misiniz? Tanrılar adına!"

Tung, yavaşça doğruldu. Konuşurken ilginç biçimde sesinin titrediğini fark etti:

-"İyiyim, bir şeyim yok. Neler olduğunu bende bilmiyorum, sanırım yorgunluktan olmalı..."

Bu sırada avucunu tekrar açtı ve kızıl rengi yeniden gördü. Demek ki hayal görmemişti. Hemen üstüne baktı, sağ göğsünün olduğu yer kanlanmıştı. Kadın hayret dolu bir çığlık kopardı, aynı anda da hizmetçilerine seslendi:

-"Hemen gelin buraya! Koşun, çabuk!"

Tung, arkasına baktı. Valdo epey uzakta hayretle olanları izliyordu, bu kadar kısa sürede gelip saldırmış, sonra da kaçmış olması imkânsızdı. Üstündekini bir çırpıda çıkardı. Göğsünün üzerinde herhangi bir ok parçası ya da benzeri bir şeyler aradı. Hiçbir şey yoktu, su döküp üzerindeki kanı temizledikten sonra tekrar baktı. Yine hiç bir şey bulamadı. Sanki gözeneklerinin içinden sızıyordu kan, hiçbir yara izi olmamasına rağmen kan çıkıyordu teninden. Terlese kan terleyecekti sanki, etini sıktıkça içinden kan çıkıyordu. Tuhaf bir şeyler oluyordu Tung'un anlamadığı, daha ilginci beyninde bir ses dolaşıyordu.

                       *  *  *

Lea gözünü aralar gibi oldu. Canının yanması devam ediyordu, ama kendini biraz daha iyi hissediyordu şimdi. Daha hafifti, kendisini bıraksa uçacak gibiydi. Derin nefes alamıyordu, hançer gibi bir şey batıyordu ciğerine. Yarasının ne kadar ciddi olduğunu anlamaya çalıştı, nefesini ne kadar az alabildiğini görünce ölmediğine şaşırdı. Neredeyse hiç şişiremiyordu ciğerlerini, damarlarında kan kalmamıştı muhtemelen ama halen hayattaydı. Şimdilik... 

"Lanetle ilgili olmalı" diye geçirdi içinden, yine de bu halde ne kadar yaşayabileceğini düşünüyordu. Yüreğinin en derin yerinden kopan bir çığlık savruldu gitti boşluğa:

-"Neredesin Tung!"

*** 

Vivien biraz sakinleşmişti. Adamın koyu yeşil gözlerine daha rahat bakıyordu artık. Olayın ilginçliğini kavrayamamış gibiydi, beyni de kavrayamadığı bir şeyi görmeyi reddediyordu. Tung da üstünde durmadı, yavaşça oturmakta olduğu yerden doğruldu ve kadına gülümsedi.

-"Seninle tanışmak güzeldi ama neler oluyor bilmiyorum, ayrıca başım felaket ağrıyor. Gitsem iyi olacak."

Yiyecek bir şeyler istemeyi de düşündü, ama parası olmadığı aklına gelince sustu. Başı gerçekten çatlar gibi ağrıyordu, bir gürültü vardı beyninin ta içinde ve kaşının seğirmesini durduramıyordu. Şu an kimseye sinirlenmemişti, tuhaf durumundan kimse sorumlu değildi yani. Peki neden seğiriyordu bu gene? Neden çıkmak istiyordu ortaya? Kadının şuh sesini duydu yine:

-"Olmaz öyle şey! Sizi bu halde nasıl bırakırım? Lütfen oturun biraz daha, başınızın ağrısını geçirecek şifalı ilaçlar bilir hizmetçim. Hemen hazırlayıp getiririz!"

Kadının arkasından hiç zahmet etmemesini söyleyecekti ki, Vivien devasa bahçede sekerek uzaklaştı. Kadın, tam eve gireceği sırada, kasabanın girişine doğru dikkat kesildiğini gördü. Kendi kulaklarına da geliyordu at nalı sesleri ve hem göğsünün üzerinde bir yer hem de başı çatlarcasına ağrıyordu. Tabi bir de kaşının seğirmesi...

Kadın koştuğu hızla kendi yanına döndü ve Valdo'ya dönerek:

-"Koş Valdo. Vraksim geliyor, onu karşıla."

Lanet & ArmağanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin