karpuz • sesli bir gülüş • anılar havuzu •

2.5K 225 33
                                    


Zaman her şeye çare olamasa da bir şeylere çare oluyordu, elhamdülillah. Sefa'yı dışarıda Ramazan amcayla birlikte yavaş yavaş yürürken görmüştüm. Öyle mutlu olmuştuk ki hepimiz. İyileşiyordu. Yakın zamanda kendi başına rahatça yürüyecekti inşallah. Hava serinlediği için olsa gerek, Ramazan amca biraz daha bahçede tur attırdıktan sonra içeriye soktu Sefa'yı. Ben de biraz daha pencerenin önünde bekleyip güneşin batışını seyrettim. Sonra içeriye girdim.

Akşam yemeğini hazırlamak için anneme yardım ettim, sonra sofra toplama faslına giriştik. Sonunda ufaklığı kucağıma alıp biraz yaladım yuttum tatlı niyetine. O olmasa zaman nasıl geçecekti merak ediyordum. Sahi, Abdullah Orhan yokken zaman nasıl geçiyordu? Hiç hatırlamıyordum.

"Kızım yeter, bunaltma çocuğu. Git de çantalarını hazırla. Eksik bir şey kalmasın. Bir şeyini unutma bak, sonra getiremeyiz."

Annemin her zamanki araya girişi üzerine Abdullah Orhan'ı babamın kucağına bıraktım ve annemin yanağını öptüm. "Kıskanıyorsun paşamı, sonra yok bunalmayın falan diyorsun anne."

Annem güldü. Babam da güldü. Bakışlarım babama gittiğinde hiçbir şey anlamayan bebeğin de bir an güldüğünü gördüm. "Sen de mi güldün aşkım! Ne anladın da güldün?" diye cırtlak sesimle bağıra bağıra yeniden kardeşimi öpüp kokladım ve bu kez kısa kesip odama gittim. Yarın babam beni okula götürecekti, son sınıftım artık. Yurt için bavullarımı hazırladım. Eşyalarımı toparladım.

Bu işlem esnasında fotoğraf dolu bir kutuya ulaşıp sevinçle haykırdım. Siyah beyaz çoğunlukla olmakla birlikte renkli de vardı. Kutuyu kucaklayıp içeriye koştuğum sırada annemin babama seslenişini işittim. "Rıza! Hülya'ya da söyle o da gelsin. Yarın gidecek zaten, son son otursun bizimle."

"Tamam!"

İçeri girip babama baktım. "Nereye?"

"Ramazanlara. Çay içeceğiz, hadi gel sen de."

"Tamam, giyinip geleyim."

Odama geçip kutuyu kenarı bıraktım  ve üzerime uzunca bir hırka giydim. Başörtümü güzelce örtüp kutuyu tekrar kucaklayarak evden çıktım. Yandaki eve geçip kapıyı tıklattım. Selma kapıyı açtı, sarıldık. "Bak ne buldum!" deyip ona kutuyu gösterdim. "Bizim de fotoğraflarımız var içinde."

O da sevinmiş ve merak etmişti. Birlikte içeriye girdik. Babam ve Ramazan amca tekli koltuklarda karşılıklı oturuyordu. Annemle Zeliha teyze üçlü koltuktaydı. Aralarında bebek yatıyordu. Sefa ortada yoktu. Gülizar abla geçen hafta gitmişti zaten, yoktu burada. Selma bana da çay getirdi. Halıya oturup fotoğrafları yere serdim. Tek tek bakmaya başladım. Fotoğraflar elden ele geziyor, hikayelerini dinliyorduk.

"Çoğunda abimle sen varsınız. Keşke ben de biraz daha büyük olsaydım ya! Doğru dürüst fotoğrafım yok."
Selma'nın söylenişi üzerine Ramazan amca "O zamanlar bizim ufak bir fotoğraf makinası vardı. Bol bol çekiyorduk fotoğrafları. Kimisi burada yok bile. Neredeler acaba?" diye bir açıklama yaptı.

"Sefa ne yapıyor? Uyudu mu?"

Soruma cevap veren Ramazan amcaydı. "Yok kızım, kitap okuyor."

Zeliha teyze gülerek "Aylardır kitap okuyor. Kazanın tek iyi yanı var, o da Sefa'yı katip yapması. Bu kadar kitap okumaya katip olmazsa yazık vallahi." dedi ve kardeşimi sevmek için kucakladı. Ne yapsın çocuk, yürüyemiyordu, hareket edemiyordu. Az seçenek vardı ve güzel bir seçeneği seçmişti. Okumak güzeldi.

"Ben Sefa'ya da göstereceğim şunları. Gelsene benimle Selma." deyip onunla olan fotoğrafları seçtim ve kucaklayıp odasına doğru yürümeye başladım.

BekleyişWhere stories live. Discover now