izlenim • hazırlıklar • aynı kuyuya tekrar düşmek

2.4K 204 24
                                    


Kahveleri dağıtırken titrememek için zor duruyordum. Evet, son olarak Sefa bakışlarını bana hiç çevirmeden bardağına uzandı ve suyunu da alıp sehpanın üzerine koydu. Elimi ayağıma dolaştıran adetlerden sonra Allah'ın emriyle istendim, Allah'ın nasip etmesiyle verildim. Babam yüzüklerimizi taktı, Selma kurdeleyi kesti, Sude tepsiyi tuttu.

Araya bir kaç ay girdi. Üst mahalleden beğendiğimiz bir ev tadilata alındı, hazırlanmaya başlandı. Evin bitimine yakın düğün koşturması başlamıştı. Genellikle her şeyi  Zeliha teyze ve Selma ile konuşup halletsek de Sefa da elbet bunlara dahil oluyordu arada sırada. Gelinlik ve yüzük seçmek için bizi merkeze götürdü, kendisi de damatlık için bir takım elbise bakmaya gitti Abdullah Orhan ve bir kaç arkadaşıyla. Ben gelinliği seçtikten hemen sonra kuyumcuda bekleyen Sefa ile buluştuk. Yüzükleri seçtik, köye dönmeye koyulduk.

Abdullah Orhan "Sefa abim damatlıkla çok yakışıklı oldu, bi görsen! Sen yanında sönük kalacaksın." diye dalga geçerek bana baktığında kaşlarımı çattım. Benimle uğraşmaya bayılıyordu bu çocuk. Şimdi böyleyse biraz daha büyüyünce nasıl olurdu acaba!

"Şşş, ablanla uğraşma oğlum."

Annemin uyarısını dikkate almadı elbette sevgili kardeşim.

"Uğraşmıyorum, gerçekleri söylüyorum. Sen niye ablamla evleniyorsun ki Sefa abi? Bu çok gıcık, sabahları uyanmazsam yüzümü ıslatıyor. Sofra toplarken bana da yardım ettiriyor. Ödevlerimi yapmama yardım etmiyor..."

"Abdullah!" diye onu uyaran bir ses tonuyla seslendim. Birbirimize kötü kötü baktık. Beni böyle göstermesi hoşuma gitmemişti. Sefa kötü şeyler düşünsün istemiyordum hakkımda. Sesimi normal tutmaya çalışıp yalnız son cümlesini muhattap aldım. "Sen ödevlerine yardım etmeyi, senin yerine ödevleri yapmak olarak görüyorsan ben ne yapabilirim?"

Abdullah ses etmedi fakat şimdiye kadar sessiz kalan Sefa sakince konuşmaya başladı. İlk başlarda ses tonundan güldüğü anlaşılıyordu ki aynada ona doğru bakınca yanılmadığımı anladım. "Abdullah, koçum, ben de çocukken yüzüme su atılarak uyandırıldım çok kez. Yardım etme meselesine gelince, tabi yardım edeceksin. Ben de yardım ediyorum evde annemlere. Hem ev bile süpürüp sildiğim oluyor. Daha büyüyünce tül de takacaksın."

Abdullah şaşırmış bir şekilde "Gerçekten mi!" diye haykırarak iki koltuğun arasından başını çıkardı ve araba sürem Sefa'ya yanaşıp öne uzattı başını.

"Tabiki."

Abdullah biz yokmuşuz gibi Sefa ile sohbet etmeye devam ediyordu.
"Küçükken de ablam gıcık mıydı?"

"Biraz."
Gözlerimi kocaman açıp kaşlarımı kaldırarak görebildiğim yan profiline baksam da onun bakışları elbette yoldaydı.
"Ama ben de sütten çıkmış ak kaşık değildim hoş. Asıl yaramaz olan bendim."

Kaşlarım yerine indi, gülümsedim. Bir kaç yaramazlığı ve sinir bozucu davranışı zihnime düştü hemen.

"Ne yapıyordun ki?"

"İstediğim oyunları oynamıyor diye yemek takımlarını saklıyordum. Sonra mecburen başka oyun oynuyorduk. Üstünde böcek deyip dikkatini dağıtıyor, ben daha çok bisküvit yiyordum. Bir de ben hatırlamıyorum ama annemler hep söyler, 'senin içeceğine toz düştü artık içilmez o' deyip Hülya bırakınca ben içermişim."

"Hahaha." Abdullah Orhan gülmeye başladı. "Bundan sonra ben de ablamı böyle kandırayım."

"Artık çocuk değilim canım, yemezler." deyip kardeşime göz kırptım.

Bir şey demedi. Beş dakika sonra tek tek bize bakarken başörtüme baktı, baktı. "Abla, şuranda böcek var."

Aniden "Ne!" diye telaşla gözlerim pörtledi. "Zeliha teyze al onu!"

BekleyişWhere stories live. Discover now