7

4.7K 410 98
                                    

     Gözlerim yeni doğmaya başlayan güneşin ışıklarına maruz kaldığı için başımı yatağın diğer tarafına çevirdim. Saatlerdir uyuyamıyordum ve artık gün doğduğu için de uyuyabileceğimi sanmıyordum.

     Yataktan kalkıp doğrulmaya çalıştığımda her yerimin ağrıdığını hissetmemle yüzümü buruşturdum. Uykumu alamamıştım, doğru düzgün bir şey bile yememiştim ve gece boyunca aklıma gelen düşüncelerin saldırısına uğramıştım. Yine de bunların hiçbiri hissettiklerimden daha katlanılmaz ya da ağır gelmiyordu.

     Şu an büyük ihtimalle salondaki koltukta mışıl mışıl uyuyor olan alfanın yüzü aklıma geldiğinde canım sıkılmışçasına odanın içinde dönüp dolaşmaya başladım. Onun ruh eşim olmasını hala kabullenememiştim.

     Ruh eşimi bulduğum için birçok kişiye göre daha şanslıydım ama benim hayatımda değişen bir şey yoktu. Burada olmamın nedeni başkaydı ve ruh eşi olmamıza rağmen aramızdaki ilişkinin değişeceğini asla düşünmüyordum. Onun yaşamak için bana ihtiyacı vardı ve benim de ona. Bu böyle devam edecekti.

     Odada dönüp dolaşırken zaten gece boyu dinlenmemiş olan bedenimi zor taşıyorken bir de boşu boşuna enerji harcıyordum. Kendimi tekrar yatağa atmak zorunda hissettiğimde uzandım ve hemen yanımdaki komidinin üzerindeki saate baktım. Tüm gece sürekli kontrol ettiğim saat 05.06'yı gösteriyorken nefesimi seslice dışarıya verdim.

     Bu saatten sonra uyursam akşama anca kalkabilirdim ve aslında bu Daewon'a gün boyu görünmemek adına güzel bir seçenekti ama tüm bedenimin alt üst olacağından emindim. Saatler boyunca hiçbir şey yapmadan beklemek de iyi bir seçenek gibi görünmüyordu.

     En sonunda odadan çıkıp mutfağa gitmeye karar verdiğimde ses yapmadan kapımı açtım. Nasıl olsa alfa uyuyordu ve onu rahatsız etmeyecektim. Güneş anca doğduğu için hala karanlık olan koridora kendimi attım. Yavaş adımlarla mutfağın olduğu yere doğru ilerliyordum ki bir anda kendimi en başta duvar sandığım kişiyle çarpışırken buldum.

     Düşmemi engellemek istercesine belimde duran elin sahibiyle göz göze geldiğimde neye uğradığımı şaşırdım. Gözleri benimkiler gibi kıpkırmızı olmuş alfayı görmemle onun da benim gibi uyuyamamış olması düşüncesi bir süreliğine kafamı meşgul ederken yavaşça geri çekildim.

     "Senin bu saatte burada ne işin var?"

     Sesi uykulu olmasına rağmen yine de sertti. Onu bu halde görmeyi beklemezken birkaç saniye suratına bakmaya devam ettim. O da sorusunun cevaplanmasını beklerlen bana bakmaya devam ediyordu ve bu bakışmanın daha fazla uzamaması için konuştum.

     "Özür dilerim. Sadece su içmek için mutfağa gidiyordum, sonra hemen odama dönerim."

     Yanından geçip gidecekken beni kolumdan tuttu ve gitmeme izin vermedi. Tekrar ona bakmamı sağlamak için beni kendine doğru çektiğinde bir kez daha yakınlaşan yüzlerimiz karşısında sakin kalmaya çalışıyordum.

     "Neden bu saatte uyanık olduğunu kastetmiştim. İstediğin yere gitmekte özgürsün. Bu evin dışına çıkma yeter."

     Söylediklerine konsantre olmuşken neyi ima ettiğini çok iyi anlıyordum. Bu evin sınırlarından dışarıya çıkmamalıydım. Benden tek istediği buydu.

     "Az önce uyandım." Yalan söylemiştim ama zaten bunun bir önemi yoktu. "Sorgulaman bittiyse kolumu bırakır mısın?"

     Gözlerimi delip geçen bakışlarına bir süre daha maruz kaldıktan sonra kolumu bıraktı. Yanından ayrılıp mutfağa doğru giderken bakışlarını ensemde hissedebiliyordum.

HIERARCHYWhere stories live. Discover now