13

3.7K 322 122
                                    

Daewon

     Bana sarılırken hiçbir tepki veremiyor olmuşum üzerine tam geri çekiliyordu ki kollarımı beline doladım ve parmak uçlarında boynuma yetişmeye çalışan bedenini kavrayarak bana sarılmasını kolaylaştırdım.

     Zayıf ve narin bedenini bedenimde hissetmek ve baştan çıkarıcı kokusuyla iç içe olmak beni büyük bir çıkmazın içine sürüklüyordu.

     Masum bir şekilde bana sarılıyor olsa da bu yakınlaşmanın bende nasıl bir etki yarattığının hiç farkında değildi. Umarım hiçbir zaman da bunun farkına varmazdı çünkü giderek ona karşı olan dayanıklılığımı yitiriyordum.

     İçtiği bastırıcıların etkisi geçtikten sonra serbest kalan feromonlarının kokusunu her hücremde hissediyordum. Bundan kaçışım yoktu. Ama asıl sorun vücudumun onunla her temasa geçtiğinde bana yaşattığı hislerdi.

     Tüm bunları aklımdan uzaklaştırmam ve sadece bana masumca sarılmış olan bedene odaklanmam uzun sürmüştü. Bedeninin düzeniz hareketlerle inip kalktığını henüz farkederken ağlamaya başladığını anladım.

     "Daewon..." Adımı ağzına almasıyla tüm vücudum gerilmişti. Ne diyeceğini beklerken bunu farketmemiş olmasını umdum.

     "Annemi çok özlüyorum."

     Yüzünü göremesem de sesindeki acıyı hissetmemle ne yapacağımı bilmiyordum. Bir anda bana içini dökmesini beklemiyordum. Annesiyle ilgili ilk defa bir konu açıyordu.

     Bir damla gözyaşı boynumu ıslatırken ondan ayrılıp sakinleştirmek istedim ama bana daha da sıkı sarıldı. Onu bırakmamı istemediğini anlıyabiliyordum.

     "Annem... beni severdi. Yani beta olduğumu sandığı zamanlarda severdi." Derin bir nefes aldı ve konuşmasına devam etti. "Ama ben işe yaramaz bir omeganın tekiyim."

     Hıçkıra hıçkıra ağlıyorlarken ne kadar acı çektiğini hissediyordum ve bu hali içimi parçalıyordu. Geri çekilmeye ve elimi yüzüne götürüp kafasını omzumdan kaldırmayı denedim ama onu böyle görmemi istemez bir şekilde kollarıyla beni sıkıca sarmaya devam ediyordu. Tüm gücüyle ellerini sırtıma geçirirken ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Onun çok kez ağlamasına tanık olmuştum ama şu an konu hepsine göre daha hassastı ve o ciğerlerini sökmek istercesine ağlarken onun için endişelenmeye başlıyordum.

     "Bana bak. Yejun, lütfen kafanı kaldır ve bana bak."

     Kafasını kaldırmamakta kararlı bir şekilde sözlerimi duymazlıktan geliyordu. Onu sakinleştirmek için elimden bir şey gelmemesi sinirimi bozuyordu.

     "Yejun, böyle ağlayarak sadece kendine zarar veriyorsun. Lütfen..."

    "Beni neden terk ettiler? Askerlerin peşime düşeceğini bildikleri halde beni neden tek başıma bırakıp gittiler? Neden Daewon?"

     Ağlamaktan yorgun düşen bedenini ayakta tutmakta zorlanırken onun bu zayıflığından yararlanarak ellerimle yüzünü kavrayıp bedenini benden uzaklaştırarak bana bakmasını sağladım.

     "Çünkü korkağın tekiydiler. Omega olmak senin suçun değil. Ben buradayım ve seni bırakmayacağım. Önemli olan şey bu."

     Gözünün içine bakarak kurduğum sözler onu biraz olsun rahatlatırken yüzünü yere eğip bakışlarımdan kaçmaya çalıştığı bariz ortadaydı.

     "Peki... neden? Annem ve babam bile beni terk etmişken sen neden... neden bana yardım ediyorsun?"

     Ağlaması dinmiş ve bana sorduğu sorunun cevaplanmasını bekliyordu. Bu soru yine dönüp dolaşıp beni buluyordu ve buna cevap vermek kendim için bile zordu. Düşüncelerim karmaşıktı ve hissettiklerimi henüz onunla paylaşma niyetinde değildim.

     "Sana bunu zaten söyledim. Sen benim ruh eşimsin ve bizim birlikte olmamız gerekiyor."

     "Peki beni reddetme şansın varken neden reddetmedin?"

     Sorduğu soruyu ağzından kaçırmış gibi bir ifadeyle bana bakarken bir süre kaşlarımı çatarak onu izledim.

     "Sen... Woojin'le konuştuklarımızı duydun mu?"

     Sesim beklediğimden ve olması gerektiğinden daha öfkeli çıkarken ses tonumu da kendimi de kontrol etmekte zorlanıyordum.

     "Sorumun cevabı bu değil."

     Sorumu benim cevaplayacağım gibi bir şekilde cevaplarken sinirlerime hakim olamıyordum.

     "Bizi mi dinledin?! Cevap ver!"

     "Ben sadece-"

     "Sana odanda kalmanı söylemiştim! Kötüleştiğini söylemen de bir yalandı yani? Senin için olan endişemi kullanarak bana yalan söylüyorsun öyle mi? Acaba bana söylediğin daha ne gibi yalanlar var?"

     "Sen ne demek istiyorsun? Ben... ben sadece ne konuştuğunuzu merak ediyordum. Benimle ilgili olan şeyleri kendi aranızda konuşuyordunuz. Ben çocuk değilim! Ortada ne olduğunu benim de bilmeye hakkım var! Mesela Woojin'i askerlerin durdurması ve beni görüp görmediği hakkında sorgulamaları gibi!"

     "Bunlar beklemediğin şeyler miydi? Zaten seni her yerde arıyorlar, bunun bilincinde değil misin? Bunları senin yanında mı konuşmalıydım?"

     "Evet benim yanımda konuşmalıydın! Beni reddetme hakkın olduğunu bilmiyordum. En başından beri bana katlanmak zorundaymışsın gibi davrandın ve bu benim canımı ne kadar yaktı, biliyor musun? Kendimi sürekli değersiz hissediyordum. Ama aslında beni reddetmek yerine yanında olmamı istediğin için buradaymışım. Bunu bilmeye hakkım vardı."

     "Lanet olsun! Bunları duymaman gerekiyordu!"

     "Neden bu kadar sinirleniyorsun? Neden hep bu kadar öfke dolusun? Birini düşünmüş olmak, ona yardım etmek istemek bir zayıflık değil. Merak etme, sırf bana kendi isteğinle yardım etmek isteyip evine aldın diye ümitlenmem. Eğer derdin buysa..."

     "Evet. İyi edersin. Sadece ruh eşimsin. Ve tabi sadece askerlerden saklanması için yardım ettiğim biri. Daha fazlası için ümitlenme."

     Söylememem gereken şeyleri üst üste söylerken zaten uzun süre ağlamaktan çökmüş yüz ifadesinin yıkılışına şahit oldum. Gözlerindeki ifadeyi görmemle bir kez daha ani öfkemden dolayı pişman oluyordum. Bizi dinlemek istemesi gayet normaldi, haklıydı da. Sadece onu reddetmek adına bir hakkım olmasına rağmen yanımda kalmasını istediğimi öğrenmesi gururumu yıkıp geçiyordu. Aşkı zayıflık olarak gören ben için bu çok önemli bir gelişmeydi ve bunu öğrenmesini istemiyordum.

     Daha on dakika önce omzumda ağlayan bedenini düşündüğümde onun canının bir de benim yüzünden yanıyor olduğu düşüncesi pişmanlığımı daha da hissettirmeye başlıyordu. Tek istediği bağlanabileceği ve güvenebileceği biriydi ve ben her seferinde onun bu masum isteğini onu kırarak geri çeviriyordum.

     Bakışlarını yere sabitleyip yavaş adımlarla odayı terk etmesini izledim. Derin bir nefes alırken kendimi onun yatağına attım. Tam bir pislik gibi davranmıştım ve asıl sorun bunların hiçbirini haketmiyor oluşuydu.

HIERARCHYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin