10; kapı onda kilitlenir

3.7K 514 109
                                    

 Cardiff'teki randevularının üzerinden birkaç hafta geçmişken o sabah pansiyonun zemin katındaki yemek odasında hep birlikte kahvaltı yapıyorlar, George'un ayrılışının ardından aralarına yeni katılan David'in yaptığı şakaya gülüyorlardı ki, Taehyung'un masanın üzerine bıraktığı telefonu çalmaya başladı. Genç adam ekranda gördüğü Bay Jeon yazısını Jungkook'un görmesine fırsat bırakmadan telefonunu alarak oturdukları masadan panik içinde ayaklanmış, "Açmam gerekiyor." diyerek dışarı koşmuştu.

"Bay Jeon?" diyerek yanıtladı aramayı, arkasından kimsenin gelmediğine emin olmak istercesine omzunun üzerinden geriye bakarken. Sahile çıkmıştı, eli ayağı birbirine dolaşırken ne yapacağını bilemeden kumun üzerine bağdaş kurdu.

"Taehyung, oğlum?" dedi hattın diğer ucundaki adam. "Uyandırmadım, değil mi? Saati hesaplamalarını istedim ama..."

"Ah, hayır, Bay Jeon," diye yanıtladı Taehyung, adamın sesindeki yorgun ton moralini bozmuş, omuzlarının çökmesine yol açmıştı. "Kahvaltı yapıyorduk."

Kullandığı çoğul kişi ekiyle hatta birkaç saniyelik bir sessizlik çökmüş, sonraki an Bay Jeon iç geçirmişti. "Gelmek istemiyor, değil mi?" diye sordu.

Taehyung bu soruyu nasıl cevaplayacağını bilemedi. Jungkook'un gelmek istemeyeceğini düşünüyordu ama konuyu genç adama henüz açamamıştı. Muhabbet ederlerken ne zaman baba kelimesi geçse (ki özel olarak Jungkook'un babası olmasına gerek yoktu, Taehyung'un veya Rita'nın babası da buna dahildi) Jungkook'un yüzünü garip bir ifade kaplıyor ve Taehyung bu ifadeyi yalnızca iki duygunun karışımıyla açıklayabiliyordu: üzüntü ve öfke. Bay Jeon, Jungkook'a ne yapmıştı, Taehyung'un bu konu hakkında hiçbir fikri yoktu ama Jungkook'un ilk günkü gibi kızgın olup üzüldüğü gözünden asla kaçmamıştı.

"Sen dönüyor musun?" diye sordu Bay Jeon, sessizlikten rahatsız olarak.

Taehyung'un görüşü karardı, başından aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Bay Jeon'un isteği üzerine Bay Jeon'un maddi imkanlarıyla geldiği bu yerden eli boş dönmek. Eski hayatına, babasına ve Seokjin-ie hyung'una, boyayıp sattığı tuvallere dönmek.

Jungkook'un olmadığı hayatına dönmek.

"Hayır." Sesi panik doluydu, parası ve buradaki hayatı elinden alınacaktı ama Taehyung'un hayır deme sebebi bunlar değildi. Hayır, demişti, çünkü Jungkook elinden alınacaktı. Arkadaşı Jungkook. Flörtü Jungkook. Sabahları birlikte koşmaya alıştığı, haftada iki üç kere birlikte resim çizdiği Jungkook. Daha ikinci randevularına çıkıp da fotoğraf çekimi yapamadığı Jungkook. Taehyung evet, dediği takdirde arkasında bir enkazdan farksız halde yere çökeceğini bildiği Jungkook.

Kuşun sırtında şövalye zırhıyla bulutların üstünden ve altından birlikte uçtuğu Jungkook.

"Hayır," diye tekrarladı, bu sefer sesi titremiyordu. Derin bir nefes aldı. "Jungkook'u Kore'ye getireceğim, Bay Jeon."

Onun kararlı tavrı karşısında Bay Jeon'un dudakları dünyanın diğer ucunda kıvrılmıştı. "Teşekkür ederim." dedi yaşlı adam, duygulu bir sesle. Birazdan ağlamaya başlayacaktı.

"Ne zaman bilmiyorum, ama oğlunuzu size getireceğim Bay Jeon." diye devam etti Taehyung ve içinden ekledi: sizin için değil ama, kendim için.

Kim Taehyung bu saatten sonra Jeon Jungkook olmadan yapamazdı. Genç adamı henüz bir aydır tanıyordu ama yapamayacağını biliyordu. Onu sürekli özleyeceğini, Jungkook'un rüzgarda uçuşan uzun saçlarının yumuşaklığını, güneşin piercing'inden yansıyıp gözünü alışını ve diğer birçok şeyi. İstediği şeyi çizemeyince büzülen dudakları, sabah koşarlarken Taehyung'u geçince aynı dudaklara yayılan kendini beğenmiş gülümsemeyi, Taehyung sırnaşık kedi moduna geçince koltukta yayılarak onu kollarına çekişini...

the boarding house // taekookWhere stories live. Discover now