*20*

7.5K 384 60
                                    





Ay ışığında parlayan yüzüğü elime aldım.

Buz gibi olan demir kısmı titrememe neden oldu.

Elimdeki yüzüğü dikkatlice inceledim.

Demirin Ay ışından gözüme doğru yansıyan ışığı yüzüğü sanki daha asil kılıyordu.

Elimdeki yüzüğü incelemem bitince az önce yüzüğün altında olduğunu fark etmediğim ama şimdi ise belli olan kağıt dikkatimi çekti. Elimi uzatıp aldım.

Yüzüğü de tam yanıma, yorganın üstüne koydum.

Kağıttaki satırları daha net okuyabilmek için penceremden süzülen Ay ışığının altına yaklaştırdım.

"Bu yüzük kalpte tekrar doğabilen narin bir kadına ait... Bunu sakın çıkarma! Hep parmağında kalsın... O şimdi sana ait...ona iyi bak..."

Tekrar doğabilen bir kadın?
Ne demek bu?

Yazıyı okumam ile içgüdüsel olarak gözlerim yüzük de kenetlendi.

İnatla parlayan ayın yansıyan ışığı altında kutsal bir şeymiş gibi görünen yüzüğü alıp hiç düşünmeden sağ elimin yüzük parmağına geçirdim.

Bu yüzüğü kimin, hangi düşünce ile verdiğini bilmesem de içimden bir ses bu yüzüğün benim için ilerde çok önemli olacağını söylüyordu.

Kağıdı alıp komidinimin ikinci çekmecesi deki defterlerim den gümüş renkteki kapaklı olana koydum.

Gözlerim yine yüzükte kenetlendi.

İçindeki ay modeli yüzüğü harika kılıyordu.

Tüm dikkatim yüzüğe odaklanmış iken duyduğum gürültülü ses ile bakışlarım odamın kapısına kaydı.

Derin sessizlik ürpermeme yetmişti.

Bir kaç saniye ardından tekrar duyulan ses ile irkildim.

Ardından bir kere daha o korkutucu ses.

Sanki bir şeyin yere devriliş sesi kadar tok ancak ürpertici bir hoş veren bu ses titreyişimin iki katına çıkmasına yetmişti.

Ellerim telefonuma gitti.
Hızlı aramadan Rüzgar abimi aradım.
Şu anda bir şekilde yanına gitsemde sesleri çıkaran şeye hazırlıksız yakalanma olasılığı vardı. Üstelik şu vaziyette iken güçsüzdüm.
Abim en azından bana yardım edebilirdi.

Abim telefonu üçüncü çalışan sonra açtı.

"Ne var!?" Uykulu sesi ile telefondaki isme bakmadan açtığını kavramıştım.

"A-abi, benim... Çabuk benim o-odama gel...E-evde biri var!...bura gel nolur... Diğerlerinde u-uyandır!"

Dedim fısıldar tonda.

Telefondan gelen birkaç hışırtıdan sonra Rüzgar abimin yataktan kalktığını anlamıştım.

"Tamam güzelim...bekle ben abimleri uyandırıp gelicem...odandan çıkma!"

Abimin bana uyarıda bulunmasıyla sonlanan konuşma ile telefonu yorganın üstüne bıraktım. Etraf yine derin sessizliği gömülürken ne olur ne olmaz diye kendimi korumak için elime bir şey aldım.

Elime aldığım kutunun içinden falçatamı almıştım.

Falçatayla birine zarar vermek vicdanımı sızlatsada o kişinin bana zarar verebileceği gerçeğinde söz konusuydu.

Elimdeki falçatanın plastik yüzeyini iki elimle de sıkıca tuttum.

Yaklaşık 5 dakika sonra odamın kırılan kapısı ile küçük dilimi yutabilirdim.

Gözlerim bana bakan mavi gözlere kenetlendi.

Bana doğru hızlıca yürüyen yabancı yüreğimi hoplatmıştı.

Ağzımdan kaçan çığlık ile adam dahada sinirlenmiş olacakki bakışları bana yaklaşırken sertleşti. Elimdeki falcatayı ona karşı kullanmak için ona doğru hızla kaldırdım.

Ellerim arasında tuttuğum falçata, parmaklarım arasında titriyordu.

Adam bana alayla baktı.

Yavaşça yaklaştı.

"Senin gibi küçük ve güçsüz biri bana zarar verebilir mi?"

Titreyen şey tek ellerim değildi.

Gözlerim, kollarım, sesim...

"K-ki-kimsin se-sen!?"

Adam titreyen sesime karşı güldü.

"O zaman kendimi tanıtayım. Ben Demir Sancak. Anne tarafından kuzeninim. Benim bu hayattaki tek varlığım. Tek sığınağım meğersem senin yüzünden ölmüş! Bana ne dendi biliyor musun? Teyzen uçak kazasında öldü. Ölen annemin yerine koyduğum teyzem. Canımdan daha çok sevdiğim kadın öldü. Meğersem senin gibi işe yaramaz bir fare yüzünden ölmüş. Seni lanet olası..."adam bana nefret ile saydırırken duyulan gür ses ile bakışlarım ve benimle beraber adamın bakışları arkaya döndü.

"Hey, hey, hey! Kimse kardeşime fare yada her hangi bir aşağılayıcı laf kullanamaz! Haddini bil!" Gözlerim karşımda ilk defa beni koruyan Mert abime kaydı.

Adama bakışları nefret doluydu.

Arkasından Rüzgar abimi ve Pars Abimi gördüm. Üçü de adama sinirle bakıyordu. Rüzgar abim sinirle adama yaklaşırken adamın eli beline gitti. Parlayan metal ile vücudum buz kesti. Bir kaç saniyede Rüzgar abime silah çekti. Şok içinde kalan tek kişi ben değildim. Sinirle adana tısladım.

"İndir silahı! Senin derdin ben isem onların bir suçu yok! Bırak o silahı!"

Adam silahı bir milim bile kıpırdatmadan yan gözle bana baktı. Yüzündeki alaylı sırıtış genişledi.

"Doğru diyorsun...onların bir suçu yok...bu yüzden bu namlu sana dönmeli." Diyip namluyu bana çevirdi.

Rüzgar abimin 'hayır!' diyip bir adım atması ile adamın tehditkar bakışları Rüzgar abime döndü.

Rüzgar abim bana bir şey olması korkusu ile bir adım geriledi.

Adam bana döndü.

"Son duanı et küçük...tabi kabul olur mu bilmem..."
Adam bana yüzündeki pis sırıtışla gülümser iken bakışlarım abilerime döndü.

İçimden bildiğim tüm duaları o saniye okudum.

Gözlerimi yumdum.

Son duyduğum ses silahın ateşleme sesiydi. Ve yükselen haykırışlar.

Ancak acı hissetmiyordum...
Ölüm acı içinde olmazmıydı.
Gözlerimi açtım.
Bana bir şey olmadıysa...
Noldu?

***********************

Korkmayın final daha gelmedi...
Bölüm biraz geç geldi ama olsun...
Sizce ne oldu?
Oylar ve yorumlar için teşekkürler bu arada ☺️☺️☺️☺️
Desteğiniz için minnettarım...
Bir sonraki bölümde görüşürüz...
Sizi çoooooooooooook sevirem....
Bay bayyyy!

Gelecek bölüm tarihi;
30 Ekim 2020








3 ABİM (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin