DÜĞÜN (FİNAL)

94 16 0
                                    

Yıllar geçse de yaşanılanlar asla unutulmuyordu. Cumhuriyet kolay ilan edilmemişti. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına çok şey borçluyuz diye düşündü Selma. Pencerenin kenarındaydı. Ve gene yağmur yağıyordu.

Durmadan durmadan...

BİLGİLER

Kaynak: Hürriyet

24 Temmuz 1923'de Lozan Antlaşması imzalanmıştı. Böylelikle yeni Türk Devleti'nin bağımsızlığı kabul edilmişti. İkinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin toplanmasından 2 ay sonra 13 Ekim 1923'de Ankara Türkiye Devleti'nin hükümet Merkezi olmuştu. Artık, mevcut rejimin isminin de bütün açıklığı ile konulması, yeni devletin başkanının seçilmesi gerekiyordu. O güne kadar Devlet Başlanlığı görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak Atatürk tarafından yürütülmüştü. Diğer taraftan bazı yabancı ülkeler de Lozan Antlaşması'nı onay için Türkiye'deki yeni devlet rejiminin daha açık şekilde belirlenmesini istiyorlardı.

Cumhuriyet ilk ne zaman bayram olarak kutlandı?

TBMM Genel kurulu, 19 Nisan 1925 günkü toplantısında kabul ettiği 628 sayılı kanun ile 29 Ekim'i Cumhuriyet bayramı kabul etmişti. Bu kabul ile aynı gece 101 pare top atışı ile kutlanmıştı. 1924 yılında ise cumhuriyetin ilanı  şenlikleri düzenlendi.

Cumhuriyet'in ilanının bayram olarak kutlanması ise Dışişleri Bakanlığının önerdiği kanun teklifi ile gerçekleşmişti. Dışişleri Bakanlığı 2 Şubat 1925'de 29 Ekim'in bayram olarak kutlanmasını kanun teklifi olarak önermişti. Teklif metninde "Medeni ülkelerden her biri kendisi için millî bayram olmak üzere tek bir gün kabul etmiştir. Her millet bu şekilde belirlediği günü, resmî özel gün sayarak yalnız o günü gerek ülke içinde, gerek dış temsilciliklerinde millî törenle icra eder. Yabancılara da kutlanması için gereken, Türkiye Cumhuriyetimin ve milletimizin resmî özel gününü öteki medeni ülkeler gibi bir gün olarak belirlemek lazımdır. O gün ise cumhuriyetin ilanı günü olan 29 Ekim'den başkası olmamalıdır" denildi.

İSTANBUL

Selma İstanbul'daki  evindeydi. Zorlu günler, savaşlar, açlık, mücadele derken geçen yıllar onu tekrardan eski yuvasına geri getirmişti. Şehrini İstanbul'u çok özlemişti. Başarmışlardı. Ölmemiş, hayatta kalmışlardı. 

Mutluydular. Acı olansa yitip giden canlar, sevdiklerinin ölümüydü. Öyle ki bazısı resmen gözlerinin  önünde  ölmüştü. Öyle büyük bir acıydı işte bu. Tarif  edilemeyecek türden bir acı. 

Geçmiş bu yüzden asla geçmiş değildir diye düşündü Selma.

Geçmişimizi, yaşadıklarımızı, tarihimizi asla ve asla unutmamalıyız dedi içinden. Sonra da ne mutlu Türküm diyene dedi içinden. Gurur duyuyordu.

Büyük mücadele kazanılmıştı. Ah Atatürk dedi daha sonra. Senin  gibi özel, kahraman lider bir daha gelmez. Birden kapısı çaldı. "Hayırdır İşallah" diyerek kapıyı  açtı. Birden ne görsün? karşısındaki oğluydu. Çok  sevindi. Hemen ona sarıldı. 

"Hoşgeldin oğlum". Oğlu Rusya'dan dönmüştü.

"Anne yalnız değilim bak kimi getirdim?."

"Merhaba" dedi İrina olağanüstü güzelliğiyle.

"Merhaba tatlım hoşgeldin tanıştığıma çok memnun oldum Ahmet senden o kadar çok bahsetti ki."

"Anne biz yarın evlenmek istiyoruz."

"Ne yarın mı?."

"Evet anne yarın lütfen" dedi Ahmet. Selma her ne kadar oğlunun bir Türk ile evlenmesini istese de oğlunun mutluluğu her  şeyden çok daha önemliydi. Oğlunun bu kızı ne denli sevdiğini biliyordu. Sürekli Rusya'ya gitmesi de bu  yüzdendi.

"Tamam oğlum verdim gitti" dedi Selma'da. Birbirlerine sevgiyle sarıldılar. Ahmet o  anda neredeyse mutluluktan dolayı havalarda uçmaktaydı.

Tıpkı özgür, mutlu bir kuş gibi.

"Nerede yaşayacaksınız peki?".

"Bu konuyu İrina ile konuştuk  anne o burada İstanbul'da Türkiye'de yaşamak istiyor. Arada ailesini Rusya'ya giderek ziyaret edecek."

"Oh oh ne güzel ne mutlu sizlere mutluluğunuz daimi olsun canlarım benim" Selma ağlıyordu. Acıdan değil sevinçten.

Mutluluk gözyaşları da bir başka oluyordu doğrusu. Orhan eve geldiğinde mutlu, sevgi dolu bir tabloyla karşılaşmıştı. Onunda yanıtı evet idi. Irkın önemi  yok dedi içinden. Yeter ki  gönüller,  kalpler bir olsun. 

Orhan eskiden biraz ırkçıydı. Fakat geçen seneler onu da çok değiştirmişti. Bu hatasından vazgeçmişti.Dersini almıştı.

 Mühim olan insandı.

Sadece iyi insan.

DÜĞÜN.

Ve nihayet düğün gelip çatmıştı. Kadıköydeydiler. İstanbul büyüleyici güzellikteydi. Boğazdan geçen gemiler, o masmavi su, ve köprü. Nelere sahne olmuştu bu Şehir. Nice imparotorluklar gelip geçmişti.

Güzeldi İstanbul.

"Mutluluklar abi" dedi Leyla.

"Sağol  fıstık darısı senin başına."

"Ay İşallah abi". Rus gelinin ailesi de sevgiyle bu esnada gülümsüyorlardı.

Evlenmişlerdi. Düğünde Yunanlı aile Abderus, Agalia minik kızları Hypatia ve Yunanlı Melek asıl ismi Egeria'da oradaydı. Yunanca su perisi anlamına geliyordu.

"Canım abim benim mutluluklar."

"Çok sağol kardeşim" diyerek kardeşine sevgiyle sarıldı Ahmet'de.

Çok mutluydular.

SAVAŞ YILLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin