2. BÖLÜM

335 17 16
                                    

Sabah telefonumun ısrarcı titreyişlerine uyanmak zorunda kaldım. Bu yüzden kendimi huysuz bir başlangıç yapmış gibi hissediyordum. Uyku gözlüğümü çıkarıp komodinin üstündeki telefonuma uzandım. Derin bir nefes alıp arayana bakmadan yanıtladım aramayı.

"Günaydın bebeğim!" En iyi arkadaşım Ryan'ın neşeli sesi beni bir sabah kahvesi gibi kendime getirmeye başlamıştı neredeyse. "Saat on buçuk ve sen benimle beşinci caddedeki en iyi restoranda brunch yapacaksın!"

"Ryan, günaydın. Bunu planlamış mıydık?" dedim uykulu bir şekilde.

"Tabii ki! Az önce ben planladım." Gözlerimi devirdim istemsizce.

"Bu birlikte planlamak demek değil." Yastığıma kendimi tekrar bıraktım ve gözlerimi kapattım.

"Sanki umurumda. Kalkıp hemen hazırlan ve beni de evimden al. Öptüm!" Telefonun suratıma kapanmasıyla bir süre gözlerim kapalı bir şekilde uzanmaya devam ettim.

Ryan benim en yakın iki arkadaşımdan birisiydi. Arkadaş kelimesi çok doğru olmazdı aslında çünkü sadece iyi günümde değil hayatımın en zor anlarında da yanımdaydı. Bu da onu öz ailemin bir parçası yapardı. Onunla 2005 yılında tanışmıştık ve o zamandan beri daha da güçlenerek bir bütün olmuştuk.

Ryan'ın baskın bir karakteri vardı. Dediğini yaptırmayı severdi. Los Angeles'tayken baş kaldırışlarımla onu bezdirip bu karakterini biraz köreltmiştim. Ancak New York'a yalnız taşınmak istemeyip onu da peşimden sürüklediğimde benim bastırılan karakterime karşılık onun körelen karakteri yeniden ortaya çıkmıştı. Bu hükmedici tavırları o yüzden bazen beni çok yoruyordu.

Rahat bir nefes almak istiyordum artık.

Geç kalırsam şakayla da olsa söyleneceğini bildiğim için duş almadan hazırlanmaya başladım. Büyükannemin bana verdiği vintage kıyafetlere bakındım. Dünkü gibi tüvit bir takımda karar kıldım. Bu sefer etek biraz daha uzun olduğu için bacaklarımı parlak göstermeye yarayan ince bir külotlu çorap giydim. Ceketinin önü tamamen kapalı olduğu için içine iç çamaşırından başka bir şey giymeme gerek yoktu. Ceketin beline siyah bir kemer bağlamam gerekiyordu sadece çünkü bu kıyafeti en son giyişimden beri biraz kilo vermiştim ve belim arka planda kalıyordu kemeri takmazsam. Pembe takımıma uyumlu hafif bir makyaj yaptım. Saçımı da siyah bir kurdeleyle yarım topladıktan sonra Louboutin siyah Love Me ayakkabılarımı ve çanta olarak da siyah Lady Dior çantayı seçtim.

Aceleci adımlarımı hissetmiş gibi büyük hole geldi büyükannem.

"Günaydın hayatım. Nereye böyle? Yemek yemeyecek misin?" diye sorduğunda uzun süre denizin altında nefessiz kalmışım gibi nefes alma ihtiyacı hissettim.

"Ryan'la brunch yapacağız," dedim kısaca. Hemen çıkmak istiyordum. Bir buçuk saat boyunca araba kullanarak kafamı dağıtmak istiyordum.

"Pekâlâ. Dikkatli kullan arabayı." Birbirimize sarıldık ve hiç vakit kaybetmeden yola koyuldum.

Acaba büyükannem üstümde hissettiğim bu baskının farkında mıydı? Bana bazen anneme çok benzediğimi söylerdi. Onunla yaşamaya başladıktan sonra anneme daha çok benzetiyor muydu beni?

Büyükannem ve büyükbabam annemin babamla evlenmesini hiç istememiş zamanında. Babam kötü bir adam değil tabii ki fakat annemi çok değiştirdiğini düşünmüşler hep. New York'tan ayrılmaması için büyük kavgalar edilmiş ancak hiçbir şey annemi durduramamış. Annem bunu kendini bulma çabası olarak adlandırmıştı hep. Anne ve babasının yanında onların istediği bir kız evlattı. Kendi olmaya vakti yoktu. Babamla tanıştıktan sonra bir umut gördü kendinde. Şansı vardı ve o şansı iyi değerlendirdi.

İtaatWhere stories live. Discover now