4.2

55 4 0
                                    

Kum Sülüğü

Zerdüşt sık ormanlardan ve yosunlu topraklardan düşünceli düşünceli yürüdü. Fakat güç şeyler üstünde düşünen her insanın başına geldiği gibi, farkında olmaksızın bir insan ayağına basmıştı. Birdenbire bir vay sesi iki lanet ve yirmi küfür suratına çarpıldı. Öyle ki dehşetinden sopasını kaldırdı ve ayağına bastığı adama vurdu. Fakat hemen aklı başına geldi ve yaptığı deliliğe gülmeye başladı.

Zerdüşt, ayağına bastığı adama -ki öfke ile doğrulup oturmuştu- "Affet!" dedi. "Affet ve önce sana bir sembol söyleyeyim;

Uzak şeyler hayal eden bir gezginin tenha bir sokakta güneşte yatmakta olan bir köpeğe farkında olmaksızın çarpması gibi.

Nasıl bu ikisi, ölecekmiş gibi irkilen, kindar düşmanlar gibi birbirlerine saldırırlarsa biz de öyle yaptık.

Fakat ne de olsa, bu köpekle bu yalnız az kaldı birbirlerini okşayacaklardı. Bunların ikisi de yalnız." Ayağına basılan, öfke ile "Kim olursan ol!" dedi. "Sen yalnız ayağınla değil, sembolünle de bana fazla basıyorsun!

Baksana, ben köpek miyim?" Oturan, bunun üzerine ayağa kalktı ve çıplak kolunu bataklıktan çekti. Çünkü başlangıçta yere uzanmış yatıyordu. Bir bataklık vahşisini gözetleyen birisinin tanınmamak için saklanması gibi.

Zerdüşt, irkilerek "Fakat ne yapıyorsun?" diye bağırdı. Çünkü çıplak kolundan çok kan akmakta olduğunu gördü. "Başına ne geldi, talihsiz, seni uyuz bir hayvan mı ısırdı?"

Kolu kanayan adam, hâlâ öfkeyle gülüyordu. "Sana ne?" dedi ve yoluna devam etmek istedi. "Ben burada kendi ülkemdeyim. Herkes benden istediğini sorabilir. Fakat kaba bir adama cevap veremem."

"Aldanıyorsun!" dedi Zerdüşt acımayla ve onu tuttu, "Aldanıyorsun!" dedi. "Burada kendi değil benim ülkemdesin ve bu ülke içinde kimseye zarar gelmemesi gerekir. Bana ne ad verirsen ver. Ben kendimim ve kendime Zerdüşt diyorum.

Haydi, şu yukarı yol Zerdüşt'ün mağarasına gider. Uzak değildir. Orada yaralarının iyileşmesini beklemek istemez misin? Şanssız adam, hayatta şansın yok. Önce seni hayvan ısırdı, sonra da ayağına insan bastı."

Ayağına basılan adam, Zerdüşt'ün ismini işitince değişti. "Bana ne oluyor?" diye bağırdı, "Bu dünyada beni düşünen Zerdüşt denen bu insandan ve kanla geçinen sülükten gayri kim var? Bu bataklıkta sülüğün yüzünden bir balıkçı gibi yatıyordum. Sülük uzanmış kolumu on defa soktu. Sonra da daha güzel bir sülük, yani bizzat Zerdüşt, soktu.

Ne şans ne mucize! Beni avutarak bu bataklığa getiren gün yaşasın! Sülüklerin en iyisi, en endamlısı, büyük vicdanlar sülüğü Zerdüşt yaşasın!" Ayağına basılan, böyle dedi.

Zerdüşt onun bu sözlerine ve zarif, saygılı tarzını sevdi. "Kimsin?" diye sordu ve elini uzattı; "Aramızda aydınlatılacak, neşelendirilecek çok şey kalıyor. Fakat temiz, aydınlık bir gün başlıyor gibime geliyor."

"Ben zekânın vicdanlısıyım" dedi öteki "ve ruh konularında benden daha sıkı, daha dar, daha kesin kimse yoktur. İstisnası, bunu kendisinden öğrendiğim Zerdüşt'tür.

Birçok şeyi yarım bilmektense hiçbir şey bilmemek daha iyidir! Yabancı yasalara göre bir egemen olmaktansa kendi kendimin delisi olmayı tercih ederim. Her şeyin dibine bakarım:

Acaba o büyük mü küçük mü? Adı bataklık veya gök müdür? Ne çıkar? Bana üstünde durulabilecek bir el kadar yer yeter. Yeter ki gerçekten toprak ve zemin olsun. El kadar bir yer! Bunun üstünde durulabilir. Gerçek bilgi ve vicdan bakımından büyük, küçük diye bir şey yoktur." "Böylece sen solucanı yalayan mısın?" diye sordu Zerdüşt, "sülüğün her şeyini incelemişsin, vicdanlı adam."

Böyle Buyurdu ZerdüştWhere stories live. Discover now