༺3༻

2.4K 417 287
                                    

Duyuru panosuna asılan şeylere göz atıyordum sıkıntıdan. İlgimi çeken bir şey yoktu. Hiçbir kulübe üye değildim, olmayı da düşünmüyordum. Kulüp reklamları ile dolu panoya sıkıntılı bir nefes vererek baktım ve ellerim cebimde ilerlemeye başladım geniş koridorda. Seungmin'in nerede olduğunu merak ediyordum. Öğle yemeğinden sonra ortalıktan kaybolmuştu, ders zili çalmadan gelse iyi olurdu.

Sınıfıma giderken kantinin önünden geçiyordum. Yine bir kalabalık oluştuğunu görünce kaşlarımı çatarak oraya yaklaştım. İçeri girmeyip girişte durdum birkaç öğrenci gibi. Yanımda Lee Felix vardı, ne olduğunu ona sordum.

"Azul Chan ile Haeri kavga ediyor, ciddi gibi."

Oflayarak gözlerimi devirdim.
"Bıktım bunların kavgalarından."

Felix de kafasını sallayarak beni onayladı. Tekrar sınıfıma gitmek üzere adımlamıştım ki aniden bir gürültü koptu. Hiç beklemediğim bu şey yüzünden küçük dilimi yutacaktım neredeyse şaşkınlıktan.

Haeri, elindeki şişenin kapağını hızla açmış ve suyu Azul'un yüzüne püskürtmüştü. Azul ufak bir çığlık atarak gözlerini kapatıp yere çöktü. O an, aslında şişenin içindekinin su değil de gazoz olduğunu anladım. Gözleri yanıyor olmalıydı bu yüzden.

Nöbetçi öğretmen koşar adımlarla gelip kalabalığı dağıtmış ve Haeri'yi hızla Azul'dan uzaklaştırmıştı. Azul'u yerden kaldırmak istediğinde, Azul buna izin vermeden hırsla geriye çekilmiş ve ellerini yüzünden çekmeden koşarak kantinden çıkmıştı. Yanımdan geçip giderken ona baktım. Koridorun sonuna ilerledi, sağa döndü. Gözden kaybolduğunda bakışlarımı kantine çevirdim. Haeri azar yiyordu öğretmenden. Etraftaki konuşmaları dinleyecek olursak, herkes Haeri'yi suçluyordu. Onun, Azul'u kışkırttığını söylüyorlardı.

Haeri de sinir bozucu bir tipti. Azul'dan ne farkı vardı ki sanki?

Oradan ayrılarak koridorun sonuna doğru ilerlemeye başladım. Tam da tahmin ettiğim gibi, müzik sınıfına girmişti.

Kapıyı kapatıp yanına ilerledim, saçları ve formasının üst kısmı sırılsıklam olmuştu. Geçen günkü gibi yere oturmuş, sırtını duvara yaslamış, kafasını kollarına gömerek sessizce ağlıyordu. Varlığımı hissetmiş olacak ki kafasını kaldırıp bana baktı kızaran gözleri ile.

"Yine mi sen?"

Herhangi bir cevap vermeyip cebimden peçete çıkardım ve ona uzattım. Ve kendisinden beklenildiği gibi, almak yerine elime vurarak peçetenin düşmesini sağladı. Umursamadım, vicdanen yapıyordum ne yapıyorsam.

"Yüzünü yıka, gözlerin mikrop kapacak."

Omuz silkti ve tekrar kafasını kollarına gömerek sakladı yüzünü. Derin bir iç çektim, yanına oturup sırtımı duvara yasladım onun gibi. Bu hareketim ile kafasını yeniden kaldırıp bana bakması kaçınılmaz olmuştu.

"Neden peşimden geldin?"

"Ağladığını görmek istedim."

"Ağlamam hoşuna mı gidiyor?"

"Hayır. Ağlattığın insanların nasıl hissettiklerini şimdi anlıyor musun diye kontrol ediyorum sadece."

Kafasını duvara yaslayıp bakışlarını önüne çevirdi ve sıkıntılı bir nefes verdi.

"Sen de beni yargılıyorsun..."

Seni yargılamam için geçerli sebeplerim var.

"Diğer herkes gibi, her şeyi başlatanın ben olduğuna inanıyorsun. Kavga etmeye çok meraklıymışım da, karşı tarafın hiç suçu yokmuş gibi."

"Sen insanlara durup dururken saldırıyorsun."

"Öyle değil işte! Bana bulaşmayana ben hiç bulaşmam, arıza değilim. Ama beni rahat bırakmıyorlar."

"Sana her bulaşana karşılık veriyor musun yani?"

"Evet. Neden kendimi ezdireyim? Herkes haddini bilmeli."

"Üvey annene neden haddini bildirmedin o halde?"

Gözlerini kocaman açarak bana döndü. "Sen... Ne?"

"Dün yediğin tokada karşılık vermedin. Gücün sadece okuldakilere yetiyor sanırım?"

Hızla ayağı kalktı. Gözlerinden ateş çıkıyor desem yeridir. Ki zaten Azul'u her zaman böyle görebilirdiniz.

"Sen beni mi izledin?" öfkeli çıkan ses tonuna ve cümlesine karşılık kaşlarımı çattım ve ben de ayağı kalktım, "Bunu neden yapayım? Evime gidiyordum, sokak ortasında tartışmanız sizin suçunuz."

"Geçip gidebilirdin ama!"

"Sana mı soracağım?" diye direttiğimde iyice delirdiğini görebiliyordum. Gömleğimin kravatından kavrayıp çekiştirdi. Yüzlerimiz arası mesafe azalmıştı, sinirle soluyordu. Bu hareketi bende bir gram korkuya yol açmıyordu.

"Bundan bir kişiye bile bahsedersen seni mahvederim!"

Alayla güldüm.
"Dün yanımda biri daha vardı ama?"

Çatık kaşları, çaresiz bir hal aldı. İfadesi de aynı şekildeydi. Hala öfkesini koruyordu ama.

"Ona da söyle! Çenenizi kapalı tutacaksınız."

Sinirlerim bozuluyordu git gide. Kravatımı tutan elini kavrayıp bırakmasını sağladığım gibi üstüne giderek sırtını duvara yasladım. Tuttuğum elini de duvara sabitlediğimde benden böyle bir hamle beklemediği için şaşırmıştı.

"Yavaş ol Azul Chan. Ben, o zorbalık ettiğin çocuklara benzemem. Bir daha böyle bir şeye kalkışırsan kendini direkt okuldan atılmış olarak bulursun. Hareketlerine dikkat etmeni öneririm."

Yutkundu.
"Kimsin sen? Müdür yardımcısının oğlu falan mı? Ne bu özgüven?"

Sesi titrediği için gülesim geliyordu bu aciz haline. Hala sert imajı vermeye çalışması komikti, bende kahkahalarla gülme isteği uyandırıyordu.

"Öyle olsam beni tanımaz mıydın? Babanın, müdür ile arkadaş olduğunu duydum. Sağlam torpil gerçekten... Uslu dur diye söylüyorum, tehtit etmen gereken son kişiyim."

Onu, şok olmuş hali ile orada bırakarak müzik sınıfından çıktım. Çıkmadan önce son kez birbirimize baktığımızda, ilk defa böyle tedirgin göründüğünü fark etmiştim. Ama biliyordum ki bu tedirginlik, benden korktuğu için falan değildi. Onu en savunmasız haliyle gören biri olduğum içindi...

Bu kurgu için hevesim kaçtı benim :( İlk bölüme oy atıp kaçmış herkes :'(((

Bu kurgu için hevesim kaçtı benim :( İlk bölüme oy atıp kaçmış herkes :'(((

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
MOKITA | Yang Jeong In Where stories live. Discover now