༺5༻

2.3K 339 327
                                    

Yorumları doldurun lütfen fındıklarım💋❤️

Ben ne yapıyorum?

Delirmiş olmalıyım.

Aksi takdirde, şu anda sınıf sınıf gezerek Azul'u aramamın başka bir açıklaması olamaz.

Gerçekten... Dünkü olaydan sonra bir türlü kafamın içi boş olmamıştı. Bugün de, okula gelip gelmediğini merak ederek doldurmuştum beynimi. Şimdi kendi gözlerimle görmek için sınıfını arıyordum. Ve tanrı şahidim ki asla sebebini bilmiyordum. Sadece onu görmek istemiştim.

Yaşadığı cehennemi görmüştüm, ama elimden bir şey gelmediği için onu orada bırakıp, evime gitmek zorunda kalmıştım. Ve bu, yüreğime fena oturmuştu.

2-6 sınıfının önünden geçerken, aradığım simayı görmem ile duraksadım. Sırasında oturuyordu. Ancak yalnız değildi.

Haeri, tam tepesinde dikilmiş ve belli ki yine bir tartışma içerisindeler. Daha doğrusu Azul'u rahatsız etmek adına Haeri kendi kendine tartışma içinde. Yorgunluğu her halinden belli olan Azul, ona sadece bıkkın bakışlar ile bakarak gitmesini bekliyordu. Sınıf kapısına biraz daha yaklaştım duymak için. Sınıftaki herkes de onları izliyordu.

"Cevap da vermiyorsun? Suratına yediğin gazoz dersini almamı sağlamış sanırım."

Sinir bozucu bir şekilde konuşup sırıttığında yüzümü buruşturdum. Yaptığı şeyden gurur duyuyordu bir de, öyle mi?

"Seninle uğraşamam Haeri, git başımdan." diyerek kafasını sıraya yaslamak üzere iken, Haeri onun saçlarından tutup kafasını kaldırdı. Şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm.

"Ben uğraşırım!"

Azul acıyla gözlerini sıkarak; "Bırak!"

Haeri biraz daha çekiştirince, Azul'un karşılık vereceğini anladım. Her an kalkıp tokat atmaya hazır gibi bir hali vardı ve eğer bunu yaparsa, suç üstüne kalacaktı. Zira, Haeri yalandan ağlayarak kendini hocalara acındırma konusunda bir numaraydı.

Hızla içeri girdim, onlara ilerlerken bakışlar bana dönüyordu. Haeri'nin elini itip Azul'dan uzaklaşmasını sağladım.

"Ya! Sen kimsin?"

Bugüne kadar, öğretmenler dışında hiç kimse onların kavgalarını ayırmak gibi bir eylemde bulunmadığı için, benim bu hareketime şaşırmıştı Haeri. Ancak onun merakını gidermek gibi bir niyetim yoktu.

Azul da dahil herkesin şaşkın bakışları altında, Azul'un elini tutarak onu sınıftan çıkardım ve peşimden sürükledim. Bizim salak okulumuzun salak öğrencileri de boş durmayarak alkışlamaya başlamışlardı. Aslında benim yaptığımı onlar yapmadığı için kendilerini yuhlamaları gerekirdi ama bunu anlayacak kapasite ne gezer onlarda? Bir öğrencinin başka bir öğrenciye zorbalık etmesini izleyen topluluktan fazla bir şey bekleyemezdiniz zaten.

Azul ile birlikte okulun arkasına geçince elini bıraktım. Dolu gözleri ile bana bakmaya başladı, ki hala şaşkındı. Saçları hafif dağılmış ve ağlamak üzere olduğu için dolan gözleri kızarmıştı.

Titreyen sesi ile;
"Neden yaptın bunu?"

"Ne yaptım?"

"Beni... Haeri'den kurtardın."

Yutkunarak bakışlarımı kaçırdım ve ellerimi cebime koydum.

"Sana özel değildi. Yapmam gerekiyordu ve yaptım. Oturup izleyecek değildim."

Cevabımdan memnun olmasa da kafasını salladı ve arkasını dönüp biraz geriye gitti. Duvarın dibine çöküp oturdu. Kol saatime bakıp teneffüsün bitmesine on dakika olduğunu hesap ederek ben de yanına oturdum. Saçlarına takıldı bakışlarım, Haeri yüzünden dağılmışlardı. Bir an için tereddüt edip elimi saçlarına götürdüm ve düzelttim. Bu esnada bana hiç bakmamıştı bile. Düzelttikten sonra elimi geri çekip ona bakmaya devam ettim. Kızaran burnu ve yanakları yüzünden gülesim geliyordu ama gülmek için pek de doğru bir zaman değildi.

Derin bir nefes aldım.
"Ne oldu sana?"

O da bana baktı.
"Ne olmuş? Hiçbir şey."

"Benim bildiğim Azul Chan, anında karşılık verirdi Haeri'ye. Hatta onu daha beter hale getirirdi."

Hafifçe güldü.
"Senin bildiğin Azul Chan... Sen ne biliyorsun ki sanki?"

Çok şey biliyorum Azul... Tahmin ettiğinden daha fazlasını belki de.

"Yoruldum." dedi, "Onunla kavga edecek gücüm kalmadı."

"Ama o buna devam edecek gibi görünüyor."

Bakışları tekrar beni buldu.
"Aslında, seni araştıracak. Kim olduğunu ve bana neden yardım ettiğini. Neyse ki fazla bir şey bulamaz."

"Neden bulamasın?"

"Bir yakınlığımız yok, arkadaşım değilsin, daha önce de bir araya gelmedik. Sen sadece zorbalığa tahammül edemeyen biri olarak bana yardım ettin. Seninle ilgili ne bulabilir ki? Anca adını."

Bir an için, Azul ile yakın olduğumuzu hayal ettim. Aslında arkadaşmışız. Hep birlikte eve dönüyoruz, o, ben ve Seungmin. Seungmin saçma ama komik şakaları ile bizi güldürüyor. Önce Azul'u evine bırakıyoruz. Sonra tam kendi evlerimize gitmek üzere oradan ayrılırken, Azul'un üvey annesinin sesi duyuluyor. Bağırıyor yine kıza. Arkamıza dönüp baktığımızda görebiliyoruz onu o cehennemin içinde.

Ne?

Bu ne saçma hayal!

Gerçekten arkadaş olsak sonu böyle mi biterdi cidden? Salaksın Jeong In, çok salak. Hayalini bile doğru düzgün kuramıyorsun.

Zil sesini duyunca ayağı kalktım. Elimi uzattım Azul'a. Bir iki saniye elime baktı, sonra tutup ayağa kalktı. Doğrudan gözlerinin içine bakarken elini yavaşça bıraktım. Bu sırada bir şeyi fark ettim.

Gülümsüyordu.

İlk defa.

Her zaman, patlamak üzere olan bir yanardağ edası ile takılan Azul Chan, şimdi bana hafifçe tebessüm ediyordu.

"Teşekkür ederim."

Ne için olduğunu tam bilmesem de kafamı salladım. Neydi bu kalbimdeki sızı?

༺༻

Okul çıkışı, yine Seungmin ile birlikte eve dönerken, okuldan fazla uzaklaşmamıştık ki, tam önümüzde biri durdu. Kafamı yerden kaldırıp ona baktığımda kaşlarımı çattım. Cidden mi?

Hwang Haeri...

Yapmacık bir şekilde gülümsedi.
"Selam beyler."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
MOKITA | Yang Jeong In Where stories live. Discover now