༺13༻

2.3K 299 362
                                    

"Günaydın canım ailem!"

Salona, ultra trajikomik bir şekilde giriş yapmıştım. Bu hareketimle, abim yüzünü buruşturmuş, annem ile babam ise şaşkınlıkla bakmaya başlamışlardı.

Sofraya oturmadan önce annemin yanağından öptüm. Abimin yanındaki boş sandalyeye oturdum.

Babam;
"Keyfin yerinde bakıyorum?"

Kafamı salladım olumlu anlamda.
"Öyle~ Çok mutluyum."

"İyi, iyi. Mutlu olun da..."

Babamın cümlesinin ardından annen gülümseyerek onayladı onu. Yemek çubuklarımı elime aldığım sırada, abimin cümlesini işittim.

"Kesin sevgili yaptı bu salak, ondan bu kadar mutlu."

Yediğim lokma boğazımda kalırken, öksürerek suyu kafama diktim.

"Bakın, bakın! Dedim size, nasıl da utandı."

Kendime geldikten sonra, abime susması için bir bakış atıp meraklı gözlerle bana bakan anneme döndüm. Keza babam da aynı şekilde bakıyordu.

"Yok öyle bir şey ya..." diye itiraz ettim ama kim inanır ki?

Üçü de kıs kıs gülmeye başlamışlardı. İç çektim ve umursamadan kahvaltıma devam ettim. Modumu düşürmeyecektim bugün. Azul ile birlikte gidecektik okula, sokağın başında buluşup. İçimdeki manyak heyecana engel olamıyordum.

Kahvaltı faslından sonra, geç kalmamak adına evdekilere hızlıca hoşça kal dileyip çıktım. Seri adımlarla ilerliyordum. Bir süre sonra, sokağın başındaki çöp kutusunun yanında bulunan koliler arasındaki Azul'u fark ettim. Orada ne yaptığını anlamasam da sorgulamadan yanına gittim. Tek dizinin üstüne çökmüştü.

"Günaydın."

Bana döndü ve gülümsedi.
"Ah, geldin mi? Günaydın."

Kafamı salladım.
"Ne yapıyorsun?"

Ayağa kalktığında, kucağında tuttuğu yavru kediyi fark edebilmiştim. Demek o yüzden burada böyle duruyordu.

"Şuna baksana, ne kadar sevimli. Yazık, çöp kolilerin arasında ısınmaya çalışıyor."

Onu başımla onayladım ve kedinin kafasını okşamaya başladım. Sarı, yumuşak tüyleri vardı. Gerçekten çok sevimliydi. Ancak, beni şaşırtan durum; Azul'un, böyle şefkatli şefkatli kedi seviyor olmasıydı. Kucağında mimik bir kedi ile nasıl da şirin gözüktüğünü anlatmaya kelimelerim yetmezdi sanırım.

"Havalar soğuyor, yine kaldılar böyle öte beride, yavrucaklar."

Umutsuzca konuşmamın ardından, bakışlarımı tekrar Azul'a çevirdim.

"Sen, kedileri sever miydin? Yani... Bunu tahmin etmezdim."

Beni yanlış anlamamasını umarak cevap bekledim. Gülümsedi, içten.

"Eskiden, bizim evin oralarda dolaşan bir kedi vardı. Çok seviyordum. Ama o kadın yüzünden eve alamıyordum. Ben de gizlice beslemeye başladım. Harçlığımın yarısını, onun maması için harcıyordum hatta. Ama bir gün öğrendi, tabi ki çok kızdı. Kediyi nereye götürdü bilmiyorum ama uzaklaştırdı mahalleden. Bir daha da hiç göremedim onu. O zamandan beri içimde bir boşluk var kedilere karşı. Hep bi' yarım kalmışlık."

Yutkunmadan edemedim. Bir insanın hiç mi iyi anısı olmaz? Hiç mi gülümseyerek anlatamaz anılarını?

Ne garezi vardı evrenin, bu kıza? Niye hiç yaşama sevinci yaşatmamıştı? Halbuki o da hak ediyordu sevgiyi ve şefkati sonuna kadar hissetmeyi. Hatta en çok o hak ediyordu. Bu kadar zalim olmak zorunda değildi hayat, ona karşı. Duydukça, o anlattıkça ürperiyordu tüylerim. Aklım almıyordu. Gencecik bir kız, omuzlarındaki bu kadar yük yüzünden tökezleyip duruyordu. Ama bu yetmezmiş gibi hayat habire çelme takıyordu ona.

MOKITA | Yang Jeong In Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin