༺9༻

2.7K 299 486
                                    

Eve nasıl geldim, odama ne ara çıktım, üzerimi ne zaman değiştirdim... Hiçbir şey hatırlamıyorum. Zihnimde aynı görüntüler canlanıp dururken, gerçek dünyada olan biteni fark etmek zordu. Kendimi, yatağımda uzanmış, tavanı izlerken bulunca fabrika ayarlarına döndü beynim. Birkaç saat önce, okulda olanları hatırladım. Durumun ciddiyetini kavradım.

Azul Chan, beni öptü.

İnanılır gibi değil... Gerçekten kafayı yiyeceğim!

Daraldığımı hissederek, oturur pozisyona geçtim ve derin bir of çektim. Ne kadar düşünürsem düşüneyim, bir türlü anlam veremiyorum.

O an, aniden beni öpmesinin hiçbir mantıklı açıklaması yoktu.

Aslında, belki vardı.
Üstüne gitmiştim. Sus dedikçe daha çok konuşmuştum. Diretmiş ve onu çıldırtmıştım. Ama yine de, gelip tokat atması falan gerekirken -ya da benzer bir hareket-, beni öpmeyi çözüm olarak görmüştü. Kabul, şok etkisi ile put gibi kalmıştım. Zaten, Azul geri çekildikten sonra Seungmin kapıyı açmıştı. Bizi öylece birbirimize bakarken bulunca, onun da anlamamış olduğunu biliyordum. Sormuştu hatta. Ben şaşkınlık ile Azul'a bakarken, Azul çekip gitmişti. Okul bitimine kadar da görmemiştim onu. Muhtemelen okuldan kaçmıştı.

Henüz sindiremediğim için, Seungmin'e anlatmamıştım. Yarın anlatacaktım. Anlatacaktım ki, bana fikir versin. Ya da bir şey söylesin, geçerli bir sebep sunsun. Birine anlatmazsam çıldırırdım.

Yatağımdan kalkıp, odamdaki boy aynasına ilerledim ve önünde durdum. Yüzümü incelerken, gözlerim dudağıma kaydı. Parmaklarım, istemsizce oraya dokundu. O anları unutamadığım gerçeği ile yüzleşmek istemiyordum ama gerçekten kafamdan çıkmıyordu. Film izliyor gibiydim.

Aniden, gülümsediğimi fark ettim. Fark eder etmez de kendime gelip kafamı iki yana salladım. Ne oluyordu bana? Delirdim mi cidden?

Ellerimi yanaklarıma vurdum.
"Kendine gel, Jeong In... Kendine gel!"

༺༻

Ertesi sabah, ilk ders zilinin çalmasına on dakika kala gelmiştim okula. Normalde erken gelirdim, ilk defa geç kalkmıştım. Gece doğru düzgün uyuyamamıştım çünkü. Dolayısıyla, sabah zor olmuştu yataktan kalkmak. Sebebi çok açık değil mi?

"Jeong, iyi misin?"

Yanımdaki Seungmin'e döndüm.
"İyiyim, n'oldu?"

"Sana sormak lazım. Bir şey olmuş gibi, oldu hatta eminim. Anlatmıyorsun da. Dün o kadar direttim, ağzını bıçak açmadı. Azul ile mi bir şey oldu, n'oldu?"

İstemsizce yutkundum. Dudaklarım karıncalanıyordu sanki. Garip bir hissiyat vardı. Seungmin daha çok çattı kaşlarını.

"Oğlum, ne oluyor? Konuş artık."

Derin bir nefes aldım.
"Azul Chan beni öptü."

Biliyor musunuz... Bunu aniden söylemek, hem de Seungmin gibi birine söylemek, hayatınızda yapabileceğiniz en büyük hataydı.

Tüm sınıfının dikkatini çekecek kadar bağırmıştı...

"Ne?!"

Hızla elimi ağzına kapadım.
"Ya! Bağırmasana, herkes bize bakıyor."

Elimi itip fısıltı ile konuştu.
"Ne diyorsun sen? Ne demek seni öptü? Dalga geçiyor olmalısın!"

MOKITA | Yang Jeong In Where stories live. Discover now