0.8

3.7K 288 278
                                    

yoke lore, beige

En sevdiğim renk mavi. Gökyüzünün mavisi, yağmurlu bir gecenin ardından geriye kalan mavinin tonunda ama, öyle açık ve parlak değil. Sokaklardan hala geçmemiş yağmur kokusu çünkü, öyle demiştin sen bir keresinde. Keşke beni de alıp gitse, demiştin. Biliyorum, hatırlamazsın. Bense her gece ezberimde sakladım anılarımızı, istesem de bırakmazlar artık peşimi.

Bir keresinde, diye başlayan cümleler kurarsam sonunun gelmeyeceğini biliyordum ama. Bu yüzden defterimdeki satırları karaladım, hiç yoklarmış gibi davrandım ve kendimi rolüme hazırladım. Kabul etmeliydin, iyiydim yaptığım işte. Bazen rolümü gerçek hayata uyarlamaktan kendimi kaybettiğimde bile.



"Ben tam bir sözelciyim galiba ya," diye mırıldandım önümdeki not kağıdından oldukça karışık görünen işlemlere bakarken.

"Evet, günaydın." Jungkook döner sandalyesinde geriye yaslanıp ellerini ensesinde birleştirdiğinde ben hala işlemlere kafam allak bullak bir halde bakmaya devam ediyordum. Onun odasındaydık, biraz kelime çalıştıktan sonra bana bu günlerde işlediğimiz problemler konusunun soru çözümlerini anlatmaya karar vermişti ama pek anladığım söylenemezdi.

"Sen yaparken hiç de zor görünmüyor."

İşlemin başına dönüp hangi kısmı atladığımı düşünürken "Bırakalım mı?" diye sordu. "Dersler ağırdı bugün, geldiğimizden beri de çalışıyoruz."

Derin bir iç çekerek başımı salladım ve gözlerimi pencereden dışarıya çevirdim. Hava kararmak üzereydi, günün bu saatleri nedense hiç hoşuma gitmiyordu. Gün batımını fotoğraflamayı severdim ama sonrası içimde bir telaş uyandırırdı sanki, akşamlar her zaman daha iyiydi. Daha sessiz.

O esnada aklıma gelen şeyle tekrar ona döndüğümde gözlerinin hala bende olduğunu görmek bir anlık duraksattı. "Yarın için verilen ödevi yapmadık."

"Bayılacağım şimdi. Her ödevi yapmak zorunda mısın kızım?"

Gözlerimi devirdim. "Evet, ekstra not almak için ödevlerimi yapmak zorundayım çünkü okulun herhangi bir takımında değilim ya da müdür ailemden bağış alıp notlarımı yükseltmiyor."

"Benim de."

"Aptal mısın?" diyerek güldüğümde o da sırıtıyordu.

"Hayır şu an sadece açım. Mutfağa gidelim."

Sandalyesinden gerinerek kalkıp odanın kapısına yönelişini izlerken kendimin de aç olduğunu hissetmiştim, o söylemeseydi muhtemelen konuyu açmazdım bile. Bu konularda en iyi arkadaşımın yanında bile rahat olamamam sinir bozucuydu.

Peşinden odadan çıkıp merdivenlerken inerken yemek yapıp yapamayacağımız hakkında tartışıyorduk, ben basit birkaç şey biliyordum ama bildiklerimin onu doyurabileceğinden pek emin değildim. "Noodle yiyeceğiz gibi duruyor," dedi mutfağa girerken. Annesinin zevkine bayılıyordum, evin her yeri modern bir şekilde döşenmişti ve mutfağın arka bahçeye de açılan kapısı oldukça ferah bir hava katıyordu.

Mutfak masasına sırtımı yaslayarak ne yapacağımızı beklemeye başladığımda giriş kapısının açılma sesini duyduk, Jungkook hafifçe kaşlarını çatarak bana baktıktan sonra "Anne?" diye seslendi ve birkaç saniye sonra Bayan Jeon mutfak kapısında göründü.

"Çocuklar," dedi gülümseyerek. İşten yeni geldiği belliydi ama hala çok şık görünüyordu. "Hoş geldin Chaeyoung," dediğinde gülümseyerek eğilip selam verdim. "Siz de hoş geldiniz."

seven ღ rosékookWhere stories live. Discover now