0.3

4K 296 125
                                    

taylor swift, gold rush



Perdeleri sonuna kadar açık olan odamın pencerelerine çarpan yağmur damlalarını gördüğümde bugünün, o günlerden biri olduğunu biliyordum.

Okuldan eve geldikten sonra biraz uyumuş, eve uzun zaman sonra ilk defa erken gelen anne ve babamla yemek yemiş ve test kitabımda birkaç sayfa daha ilerlemiştim. Tüm gün okulda üst üste gördüğümüz matematik ve edebiyat derslerinden sonra pek de ders çalışacak havada hissetmiyordum bugün, aslında hiçbir zaman hissetmiyordum ama gelecek yıl da şu an olduğum odada olmak istemiyorsam, kıçımı kaldırıp bir şeyler yapmalıydım. 

Bugün değil.

Yatağıma uzanmış oldukça kalın bir roman okuyordum, geçenlerde okumaya çalıştığım ama uyumama neden olan kitap komodinimde öylece beklerken onu yarım bırakıp başka bir romana geçmek bir noktada düzeni bozduğum için rahatsız etse de, okuyordum işte. Çünkü kurgu üzerine kurulu sayfaları çevirmek her zaman birinci önceliğim olmuştu. 

Bir an sonra, gözlerim sayfanın bir noktasına dalıp giderken yastığımın yanında titreşen telefonumla dikkatim dağıldı ve ekranda yazan bunny yazısını gördüğümde gülümsedim. Jungkook arıyordu. Ona tavşan demeyi seviyordum çünkü güldüğünde belirgin ön dişleri onu sevimli bir tavşana benzetiyordu, her ne kadar bu isme huysuzlansa da.

Aramayı daha fazla bekletmeden cevapladım. "Efendim?"

"Ne yapıyorsun?" diye sordu tanıdık, yorgun ses.

"Kitap okuyorum, odamdayım. Sen?"

"Sizin evin önündeyim," dediğinde uzandığım yerde doğruldum. "Odanın ışıkları kapalı, nasıl okuyorsun?"

"Mumlarımı yaktım, aptal. Her zaman böyle yaparım. Evin önünde ne işin var?"

Yataktan kalkıp penceremin önüne geldim ve onu görmeye çalıştım. Bahçe kapısının önünde öylece duruyordu. "Gelebilir miyim? Müsaitsen tabi."

Bir şey olmuştu. Ne olduğunu bilmiyordum ama sesi bir garip geliyordu ve saat 10'u geçmişken babam tarafından içeri alınmayacağını bilirdi, bu yüzden bekliyordu kapının önünde.

"Gel," dedim çok düşünmeden. "Annemler evde, pencereyi kullansan daha iyi olur."

"Geliyorum." Telefonu kapatmadan bahçe kapısını es geçerek engin duvardan hızlıca atladı ve adımlarını penceremin altına doğru yöneltti. Birbirimizi uzun zamandır tanıyor olduğumuzdan evdekiler de onun gidip gelmesine alışıktı, ancak geç olmadan gelebilirdi bize. İsterse gece yarısına kadar kalabilirdi, saçma bir şekilde saatler 8'i aşmadan gelmeliydi babama göre. Bu kuralı bildiği için ya erken gelirdi ya da her ne zaman evde birileri varken geç bir saatte bize gelme istese pencereme tırmanırdı. Odam çok yukarıda değildi, onun gibi sporcu birinin de evin kapısının tepesinde yer alan mini çatıya tutunarak tırmanmak oldukça kolaydı.

Onun yerine aramayı ben sonlandırıp penceremi açtım, ardından telefonu yatağıma fırlattım ve üzerime bir bakış attım: Gri, rahat bir eşofman ve göbeğimi biraz açıkta bırakan bir askılı crop. Yağmur yağar yağmaz kombiyi açan annem yüzünden hırkamı çıkarmıştım ama sorun değildi.

Saniyeler sonra pencerede önce tanıdık kafa yapısı ve büyük gözler göründüğünde kollarımı göğsümde birleştirerek Jungkook'un bedenini içeriye atmasını izledim.

"Huh," diye mırıldandı üzerini düzeltirken. "Saçlarını uzat diyecektim Rapunzel, telefonu kapattın."

Arkasından uzanıp pencereyi kapatırken kıkırdadım. "Ne o, formdan mı düştün?"

seven ღ rosékookWhere stories live. Discover now