your body on mine// özel bölüm

3K 192 163
                                    


Sonsuz mutluluğa hiçbir zaman inanmazdım, hayatta istediği her şeyi elde edebilen insanların bile tamamen mutlu olamadığı bir dünyada, sonsuza dek o duyguyu hissetmek nasıl mümkün olabilirdi ki?

Değildi de zaten, fakat inişleri çıkışları da olsa gerçekten mutlu olduğunuzu hissettiğiniz, huzurlu bir döneme ulaşmak o kadar da uzak görünmemişti bana yakın bir geçmişte. Her istediğime sahip olamasam bile, bir tanesine sahip olmak o kıyıya ulaşmama yetmişti ve 20 yaşına girmek için gün sayan ben, bir zamanlar en yakın arkadaşım olduğu için aşık olmayı kabullenemediğim erkek arkadaşımın evinin kapısını açarken tam olarak bahsettiğim o zaman diliminin içinde olduğumu hissediyordum.

Seul'de kışın bastırdığı soğuk bir Aralık haftasındaydık, o an için lapa lapa yağıyor olmasa da kaldırımları dikkatsiz birini kolayca kaydıracak kadar buz tutturan kar, yanaklarımı ve burnumu da kızartmayı ihmal etmemişti. Yıllardır yaşadığı şehrin kışına hala alışamayıp her seferinde yollarda kaymayı başaran o dikkatsiz kişi de ben oluyordum bu cümlede. Neyse ki yalnızca ayağım kaymış, popom yerle temasa geçmemiş ve sokakta beni gören biriyle de karşılaşmamıştım.

Jungkook, bir ay önce evden ayrılan ev arkadaşının gitmesiyle evinin anahtarını bana verdiği için okulun olmadığı günlerde evine gelmek şu sıralar edindiğim en iyi hobilerimden biriydi. Aslında saat çok da erken değildi ama cumartesi günleri öğlene kadar uyumayı sevdiği için onu uyandırmak istememiştim zile basıp, yanına kıvrılıp bir süre de onunla uyumak gibi planlarım vardı.

Eve girdiğim anda parkede koşturan bir şeyin sesini duydum hemen, kapıyı arkamdan kapatıp montumu ve beremi çıkarırken ise Jungkook'un köpeği Mickey, dili dışarıda bir şekilde bana doğru koşturuyordu.

"Mickey!" Birkaç ay önce üniversite için ev bakmaya başladığı zamanlar bulmuştuk Mickey'i, sahibinin zaman ayıramadığı hasta bir köpekti ve Jungkook onu sahiplenip tedavi ettirerek yeni bir arkadaş edinmişti kendine. Her zaman köpek sahiplenmek isteyen biri olarak onu gördüğümde cesaretlensem de emin olamıyordum, köpek bakımı zordu. Hukuk okuyarak çile çeken benim içinse muhtemelen iki katı zor olacaktı.

Biraz sevip istediği ilgiyi verdikten sonra sessiz evde adımlarımı yatak odasına atmaya başladım. Odasına girdiğimde ise Jungkook, tam tahmin ettiğim gibi ellinci rüyasında görünüyordu. Bedenini sakladığı yorganı kaldırıp yatağa girmeye yeltendim, bilmem kaç eksi derecede bile onu üstsüz uyurken görmek beni şaşırtmamıştı.

Aslında ev arkadaşı gittiğinden beri kendi evimden çok onun evinde takılıyordum ve neredeyse bütün alışkınlıklarına hakimdim artık, üstsüz uyuması da bunlara dahildi. Evin ısısı ve uyuduğu yorganın kalınlığı ile üşümediğine emindim, yine de içimden ona kızmadan edemiyordum. Bir tişört giymek bu kadar zor muydu? Cumartesi sabahları geleceğimi bildiğinden de yapıyor olabilirdi, görünüşünün beni ne denli utandırdığının farkındaydı, çünkü bir Yunan tanrısı gibi vücudu vardı ve sürekli bakmak isterken boynumdan yanaklarıma doğru yükselen ısı yüzünden görmezden gelmeye çalışıyordum hep.

Vücudunu süzmeyi bırakıp alnına düşen saçlarını geriye ittirdim usulca, ardından başına küçük bir öpücük bırakıp kollarının arasına girdiğimde derin nefeslerinden uyandığını anlamıştım. Başımı yasladığım boynundan kaldırmayıp kapalı gözlerimle "Günaydın," dedim, kokusu beni sarıp sarmalamıştı bile.

Dünyada gerçekten cenneti yaşamak gibi bir şey mümkünse, onun omzu ile boynu arasında kalan yere yaslandığım o anda gerçekleşiyordu.

"Günaydın," diye karşılık verdi bana sıkıca sarılırken. Derinden gelen uykulu sesine dikkat etmemeye çalışsam da, yataktan atlayıp kaçmak istememe yol açıyordu işte. Her seferinde.

seven ღ rosékookWhere stories live. Discover now