14. Bölüm

1.9K 112 104
                                    


Merhaba canlar.... Oldukça uzun zaman oldu buralara uğramayalı, ama inanın beş dakikayı buraya ayırmaya bile zaman bulamadığım uzun bir ara oldu. Bilenler bilir zaten ne kadar sorunlu bir insan olduğumu ama buna rağmen 8 bin kelimelik yeni bölüm yazdım sizlere. (Tabi nerelerde, ne aralarda yazdığımı Allah biliyor ya) Neyse çok uzatmadan sizleri yeni bölümle başbaşa bırakıyorum, keyifli okumalar...

En acımasız varlık insanmış meğer, kendi gözünün yaşına bile bakmazmış çoğu kez...

Kaza yerine Galip'in çarptığı arabanın sürücüsü, son kalan gücüyle ambulans çağırmıştı.

İtfaiyenin zamanla mücadelesi sonucu Galip sıkıştığı yerden kurtarıldı. Sağlık ekibi hızlı bir şekilde müdahale ederek ambulansa taşıdı onu. Ambulans hızla hastaneye yola çıktı.

Vardıkları hastanede acile giriş yaptı ambulans. Doktorlar ambulansı karşılarken ambulans görevlisi durumu özetledi.

"Trafik kazası; yirmi sekiz yaşında erkek, iç kanama ve kafa travması mevcut. Nabız düşük, solunum yetersiz, sol kol ve kaburgalarda kırık var! "

Zamanla yarışan doktorlar Galip'i önce kırmızı alana alarak gerekli müdahaleyi yaptılar, ardından hemen ameliyata alındı.

Galip'in kaza yaptığı haberi ateş gibi yaktı ailesini. Polis memuru babasını arayarak oğlunun kaza yaptığını ve hastaneye kaldırıldığını söylemişti. Gece vakti tüm ailesi soluğu hastanede alırken annesi ve babası perişan bir halde müşadeye alınmış gözetim altındaydı.

Eylül ise Galip'in kaza yaptığından habersiz doktorun durumuna uygun yazdığı ilaçlarla uyuyordu. Duygu, Galip'i aramadığını hatırlarken uyuyan Eylül'ü kontrol ederek üzerini iyice örttü. Eylül'ün odasından çıkarak kapayı yavaşça kapattı.

Galip'i aradı. Uzun uzun çaldı telefon ama telefonu açan olmadı. Bir kere daha ararken sonuç değişmedi. Aramayı görünce döner diye düşünerek üzerinde durmadı Duygu. Odasına geçerek yorcu geçen günün yorgunluğuyla uyudu.

Sabah erkenden uyanan Eylül bir süre tavanı izledi. Güneş iyiden iyiye odanın içine dolarken gözünü pencereye dikti. İçinde bir yerlerde sebebini bilmediği tarifsiz bir sıkıntı vardı. Aldığı derin bir nefesle ayaklanarak odasını topladı. Ardından aşağı inerek kahvaltı hazırlamaya başladı. İçinde yere göğe sığdıramadığı o sıkıntıyla ne yapacağını, nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Ne yaparsa yapsın bir nebze hafiflemiyordu. Üst üste aldığı derin nefesler asla işe yaramıyordu.

Balkona çıkıp oturdu denizin mavisine gözlerini dikerek. İçindeki yangına rağmen bugün gözyaşları akmıyordu. Alışıyor muydu ne acılarına, ellerini karnına sararak denizi izlemeye devam etti. Kimseye bebeği aldırmadığını söylemediği yeni aklına düşüyordu. Galip'in bundan ne kadar canı yandığını hatırlayınca derin bir nefes daha aldı. En azından Aslı'yı arayarak herkese söylemesini isteyebilirdi. Saat daha çok erkendi, ilerleyen saatlerde aramaya karar vererek denizi izlemeye devam etti.

Uyanan Duygu aşağı indiğinde Eylül çoktan uyanmış, kahvaltı hazırlamış ve balkonda oturuyordu.

"Günaydın. " demesiyle Eylül ona döndü.

"Günaydın. " diye karşılık verdi.

"Erken uyanmışsın. "

"Evet, akşam erken uyuyunca sabah da erken uyandım. "

"Daha iyi görünüyorsun bugün. "

"Bilmiyorum, iyi miyim, kötü müyüm bilmiyorum. "

"Ellerine sağlık kahvaltı çok güzel görünüyor, hadi gel bir şeyler yiyelim. " diyerek gülümsedi Duygu. Eylül başını hafif sallayarak kalktı yerinden. İkisi birlikte kahvaltıya oturdu, Duygu'nun ısrarlı tutumu sayesinde Eylül bugün epey bir yemek yemişti.

BİR TUTAM KAHVE KOKUSUWhere stories live. Discover now